Uykular vardır ki kaçıştır, bazen kaybı hazmetmek, bazen unutmak, bazense bitiştir uyku. Oldukça derin, sonsuz uyku. Bir sonun başlangıcıdır. Başlamayan bir şeyin sonu olur mu? Peki yaşanmayan unutulur mu? Bazen unuttuğunu bile unutmak, uzun bir arayış, ızdıraptır bu.
Taehyung'un uykusu zihnindeki beyazı silecek kadar derindi o gün, peki yeter miydi kalbini tamamlamaya? Bu sorunun cevabını yavaşça açılan göz kapaklarıyla kalbindeki sızıyı hisseden esmer verebilirdi ancak. Olduğu yerde doğrulup gözlerindeki yaşlara, en çok da içini yakan korkunç hisse anlam vermeye çalıştı Taehyung. Baş ağrısı o kadar şiddetli bir haldeydi ki bir anlığına ismini dahi unutmuştu. Birkaç dakika ellerini başının üzerine bastırıp ağrının hafiflemesini bekledi.
Sanki yeniden yaşanıyormuş gibi kafasına dolan anılarda anlamlandıramadığı bir eksiklik vardı ama kulaklarındaki gürültülü uğultu bunu düşünmesine engel oluyordu. Ancak yatağın yanında, yerde duran telefonu çaldığında gelebilmişti kendine. Toparlanıp oturur pozisyona geldikten sonra eline aldığı telefonda arayan ismi gördüğünde henüz açmadan saate bakmış, ardından arama nedenini anladığından kapatmıştı.
Anlaşmalı olduğu reklam şirketiyle önemli bir toplantısı vardı ve buna iki buçuk saat kadar gecikmiş olmasına rağmen fazla sakindi. Öyle ki 'Jimin kişisinden 23 cevapsız arama' bildirimini umursamazca yana kaydırıp bir cevap verme gereksinimi dahi hissetmemişti. Nedense üzerinde öyle garip bir his vardı ki dünyevi hiçbir şey için endişe duyamazdı. Başka bir zamanda olsa geciktiği için acele edecek olsa da sinir bozucu bir yavaşlıkla hazırlanıp evden dışarı çıktığında geri aradı onu defalarca aramış olan arkadaşını.
Neredeyse kulağına götürdüğü an açılan telefondan gelen yüksek sesle derin bir iç çekip telefonu kulağından uzaklaştırdı. Ses kesildiğindeyse kısaca geleceğini söyleyip kapattı. Toplantıyı geciktirmesinden çok onun için endişelendiği için kızdığına emin olduğu arkadaşının -Dört saattir reklam şirketinin yaşlı ceosunu oyalamaya çalışmasının etkisi büyüktür- içini rahatlatmak için bir şeyler söyleyebilecek gibi bile değildi.
*1 hafta sonra*
Ağlayarak uyandığı günden beri peşini bırakmayan baş ağrısıyla kafasına bastırdığı yastığı oflayarak odanın duvarına fırlattı Taehyung. Normal bir baş ağrısından farklı olarak beyninin içindeymiş gibi hissediyor, hiçbir ilaç geçirmiyordu bu ağrıyı. Doğrulup ayağa kalktığında ayaklarını yere sürüyerek mutfağa doğru adımlamış, ağrıdan gözlerini ovuştururken kahve makinesinin düğmesine basmıştı. Makineden çıkan ufak ses bile rahatsız etse de son birkaç günde açlığını bastırmak için yaptığı tek şey bu olduğundan kafein komasına girme ihtimaline rağmen defalarca yapıyordu bunu.
Henüz kahve fincanını eline almışken kapı çaldığında oflayarak tezgaha geri koymak zorunda kalmış, içinden söylenerek kapıya doğru yönelmişti. Evine gelen kimse olmadığından yalnızca Jimin olabileceğini düşündüğündendi siniri. Çünkü arkadaşına defalarca yalnız kalmak istediğine dair açıklama yapmıştı. Ama geniş, beyaz kapıyı açtığında ardında gördüğü kişi beklediği değildi. Tanımadığı bu kişi başındaki ağrının uçup gitmesine neden olurken o an için asla anlamlandıramayacağı bir kalp çarpıntısı yaşamasına neden olmuştu.
Berbat bir haldeydi bembeyaz tene sahip adam. Önceki gibi değil, tamamen insan formundaydı bu sefer. Ki bunu vücudunun bazı yerlerindeki kesikler, tozlanmış kıyafetleri ve ağlamaktan kızarmış burnuyla yanakları açıklıyordu. İnsanların dünyasında bir yeri bulmanın bu kadar zor olacağını tahmin etmemişti. Buradan oldukça uzak bir yerde, deniz kenarında gözlerini açmış olması da zorlaştıran nedenlerdendi tabii. Esmerin aksine o her şeyi hatırlıyor, karşısındakinin kendisinin ismini dahi hatırlamadığı gerçeğiyle eziliyordu. Gözlerinden hâlâ yaşlar akıyorken ona dair hiçbir şey hatırlamayan adamın da gözünden birkaç damla yaş süzülüyordu sert zemine. Taehyung için dışardan oldukça saçma görülebilecek bir durumdu bu ama o düşünme yetisini kaybetmişti.
En sonunda Yoongi'nin son bir haftadır neredeyse bir an bile dinlenememiş bacakları gücünü kaybettiğinde dizlerine doğru düşmesiyle yalnızca birbirlerine baktıkları anlar sona ermişti. Taehyung kafası eğilen bu adama evinde ne işinin olduğunu bile sorma gereği hissetmiyordu. Yalnızca kalbinden gelen küçük bir çocuğun sesiyle hareket ediyordu. Hafiften eğilip çenesini tutarak kafasını kaldırdığı beyaza elini uzattı. Yoongi destek için uzatılan eli sıkıca kavrayıp ayağa kalktığında bile bırakmamıştı avuçlarındaki eli Taehyung.
Taehyung'un hatrından silinen görüntüsünden bir şey kaybetmemişti Yoongi. Gri gözleri ağlamaktan kızarmıştı yalnız, çünkü artık insandı o, buz gibi bir beyaz olmayacaktı sahip olduğu tek renk. Şimdilik bedeninin çok yerinde sahip olduğu kırmızı yetiyordu Taehyung'un kalbinin sızlamasına. Ne olduğunu bilmiyordu, adını dahi bilmiyordu karşısındakinin ama bu gitmemesi için elini sıkılaştırmasına engel olmuyordu.
Yoongi henüz ağzını bile aralayamadan ağlarken boşta kalan elini kızarmış yanaklardaki gözyaşlarını temizlemek için karşısındakinin yanağına koydu Taehyung. Yanaklarında baş parmağıyla silmesine rağmen yenileri eklenen göz yaşlarının önünü kesememişti. Bu güzel yüzün ağlamasından iliklerine kadar nefret etmişken büyülenmişcesine ağzından çıkan üç kelimeydi.
"Saçların boya mı?*
~Son~