6

229 29 16
                                    

*12 yıl sonra*

Arabanın kapısını kapatırken onunla birlikte arabaya binen Jimin'e bakıp iç geçirdi Taehyung. Ondan hızlı davranıp kemerini takan bedene çevirdi kafasını. "Sen nereye?" Bıkkınca konuştuğunda Jimin sırıttı:
"Doğum gününü kutlayacağız, her zaman gittiğimiz kafeye sür." Kaşlarını kaldırıp 'Bundan benim neden haberim yok' bakışlarını gönderdi Taehyung. Jimin bunu umursamayıp arkadaşının kemerine uzanıp onu da taktı "Dediğimi yap işte Taetae." Sabır dilercesine saçlarını karıştırdı Taehyung:
"Jimin, siktir git." Gülümsemesi iyice genişleyen beden konuştu:
"Bende seni seviyorum hayatım sür hadi."

En sonunda pes edip Jimin'in dediğini yapmaya karar verdi Taehyung. Zaten onun inadına asla karşı çıkamayacağını çok iyi biliyordu. Arabayı çalıştırdığında söylendi:
"Git sevgilinle uğraşsana sen. Benimle derdin ne?" Jimin zafer gülümsemesini yüzüne yerleştirip saçlarını savurdu:
"Cazibeme karşı koyamadın değil mi bebeğim. Hem Jungkook da orada olacak." Kısa bir an duraksadı "Hadi ama Taehyung hayatının sonuna kadar böyle devam edemezsin."

Mutluluktan olmasa da arkadaşının çabasına gülümsedi Taehyung. O da biliyordu sadece onun için çabaladığını. Lisenin başlarından beri onun yanından hiç ayrılmamıştı Jimin. Bir gün Taehyung defterini Yoongi'nin çizimleriyle doldururken onu görüp, çizimleri çok beğendiğinden konuşmaya başladı. Taehyung yeni tanışmış olmalarına rağmen kanının ısındığı bu çocuğa hikayesini anlatırken Jimin başından sonuna kadar onu dinledi. Bir kere bile ona deliymiş gibi davranmadı. Tamamen inanan tek kişi oldu. O zamandan sonra ise asla Taehyung'un yanından ayrılmadı. En zor zamanlarında yanında durmuştu. Taehyung hayallerinden vazgeçmişken tekrar hayal kurmasını sağlamıştı. Taehyung şuan hayali olan babasının koltuğundaysa, Jimin'in büyük bir payı vardı. Jimin de Taehyung'un onu asla kıramayacağını bilip bunu çok iyi kullanıyordu böyle durumlarda.

Bir eli hâlâ direksiyondayken yanındakinin sarı saçlarını karıştırdı Taehyung. "İstediğini nasıl yaptırabileceğini çok iyi biliyorsun." dedi gözü yoldayken. Jimin cevap vermedi, kafasını cama yaslayıp gülümsedi Elbette istediğini alırdı.

Yol boyunca çok ta önemli olmayan konulardan konuştular. Gitmeleri gereken yere geldiklerinde arabadan inip onları bekleyenlerin yanına gittiler. Sıradan bir pastanın üzerinde tek bir mum vardı. Hepsi biliyordu Taehyung'un doğum günü kutlamalarından hoşlanmadığını.

Sandalyede oturan babası kalkıp Taeyhyung'a sarıldığında gözleri doldu Taehyung'un. Sadece babasının duyabileceği bir şekilde "Annemin ölüm yıl dönümü değil mi?" diye fısıldadı. Adam artık kendinden daha da uzun olan bedenden kollarını ayırmıştı. Belli etmemeye çalışsada o da hüzünlüydü. Taehyung'un doğumuyla beraber ölmüştü biricik eşi. Çok sevdiği oğlunun doğum günü, aynı zamanda çok sevdiği eşinin ölüm günü olmuştu. Bu yüzden Taehyung sevmezdi doğum günlerini. Ama babası hayatına bu şekilde umutsuz devam etmesine izin veremezdi. Karısının ardında bıraktığı en büyük emanetiydi Taehyung. Gerçekten aşık olduğu kadın öldükten sonra bunalıma girmemek için tüm varlığıyla sarılmıştı oğluna. Karakteri, yüzü tamamen eşininkine benziyordu.

Babasını üzmek istemediğinden bu konuda daha fazla konuşmamayı tercih etti Taehyung. Sandalye çekip önce artık yaşlanmaya başlayan adamın oturmasını sağladı. Ardından Jungkook ile de kısaca selamlaşıp kendi yerine oturdu.

Keyifli geçen birkaç saatin ardından telefonuna gelen mesajla artık oradan ayrılması gerektiğini anladı Taehyung. İncelemesi gereken dosyalar vardı. Kısaca bilgilendirme yapıp kalktı.

Şirkete gittiğinde ortam her zamankinden farklıydı sanki. İçeri girmesiyle onu selamlayan çalışanlara gülümsedi. Girişteki kadın nedense şaşırmış görünüyordu: "Gelmeyeceğinizi söylemiştiniz." Taehyung kaşlarını kaldırıp "Bana mesaj atmadın mı?" dedi. Kendisi daha çok şaşırmıştı. Kadın onaylamaz biçimde kafasını salladığında Taehyung öncesine kıyasla hızlı adımlarla odasının olduğu yere geldi.

Kapıyı açtığında sandalyesinde birinin oturduğunu fark etmişti. Dönen sandalyede arkası dönük bir şekilde oturan bedenin boyu kısa gibiydi, sadece kafasının arkasından beyaz saçları görünüyordu. Beyaz saçlar Taehyung'a tek bir kişiyi hatırlatıyordu ama o kişi olmasına ihtimal vermek istemedi. Tabii o olmadığına dair umudu arkasını dönene kadar sürdü. Beyaz saçları, gri gözleri, bembeyaz teni... Her şeyiyle Min Yoongi tam karşısında duruyordu. Heyecandan kaskatı kesilmiş, ağzını bile açamıyordu.

Kendini toparlaması uzun sürmedi. Yoongi oturduğu sandalyeden kalkıp sinir bozucu bir sakinlikle Taehyung'un yanına yaklaştı. Aralarında birkaç adımlık mesafe kalmışken "Burada ne işin var?" diyebildi Taehyung. Yoongi kıkırdayıp mesafeyi kapattı.  Çocukluklarına kıyasla Taehyung ondan daha uzundu. Oldukça çekici genç bir adam olmuştu. Ellerini esmerin gömleğinin yakalarına atıp düzeltti Yoongi. "Doğum günün kutlu olsun küçüğüm." Taehyung ne yapacağını bilemiyordu ve karşısındakinin sakinliği sinirini bozuyordu. Onunkinden çok daha ufak olan bedene göz gezdirip "Artık küçük olan ben değilim sanki." diye mırıldandı. Yoongi'nin onu duyup duymadığından emin değildi ama umrunda da değildi. Ellerini onun ensesine çıkardığında kaşlarını çattı.

Omzundan tutup sertçe duvara yasladı. Sırtı duvarla buluştuğunda ufak bir inleme kaçtı Yoongi'nin dudaklarından. "Ne hakla buradasın?" dedi Taehyung sinirle. Acıyan omzunu Taehyung'un elinden kurtarıp doğrudan gözlerine dikilen bakışlarla gözlerini kaçırdı. "Taehyung lütfen dinle beni. Bir kereliğine." dedi yalvarırcasına. Taehyung histerik bir gülümseme bırakıp tekrar ciddi ifadesine döndü. "Güldürme beni. Seni neden dinleyeyim. Tanrı aşkına Yoongi herkes bana deli muamelesi yaparken siktir olup gittin."

Yoongi onu sıkıştıran kollar ile bunaldığını hissetse de hiçbir şey söylemedi. Yaptığı her şeyin nedenleri vardı ama Taehyung'un neden bu kadar sinirli olduğunu da anlayabiliyordu. Devam etti Taehyung:
"Ne olduğun bile belli değil. Sahi nesin sen Yoon. Git ve kendi lanet olası dünyana dönsene." Sağ eli hâlâ sırtı duvarda olan bedenin kafasının yanında dururken diğer eliyle çenesinden tutup kendisine bakmasını sağladı Taehyung. Yaptığı her şeyi oldukça sert ve sinirli bir şekilde yapıyordu.

Taehyung'un bu tavrına karşı gözleri doldu Yoongi'nin. Çenesindeki eller gözlerini kaçırmasını da engelliyordu. "Benim dünyam sensin Tae." dedi titrek sesiyle. Bu ifade Taehyung'un kalbinin sızlamasına neden olsa da bu kadar çabuk yelkenleri indirmezdi "Yalanlarını dinlemek istemiyorum Yoongi." dedi. Daha fazla böyle devam ederse dayanamayacağını biliyordu çünkü. Yoongi gözüne minik bir bebek gibi gelmişti ve bu sadece her şeyi unutup ona sarılma isteğini uyandırıyordu. "Taehyung yalvarırım dinlemen gerekiyor." dedi Yoongi. Oldukça çaresiz hissediyordu kendini. Yanakları ve burnu kızarmış, gri gözleri dolmuştu.

Taehyung elinin altındaki duvara sertçe vurup kafasını eğdi. Bu hareketi Yoongi'nin korkup gözlerini sıkıca kapatmasına neden olmuştu. Sanki mümkünmüş gibi daha da küçüldü yerinde. Yüzleri arasında pek bir mesafe yoktu artık. Taehyung korkmasına neden olduğu için kendisine söverken bir yandan da hâlâ öfkeliydi ona. "Sikeyim sen böyleyken bile..." Yutkundu ve gözlerini karşısındakinin yüzünde gezdirdi. "Sikeyim sen hâlâ çok güzelsin."

.
.
.
Bu bölüm çok iyi olmasa da hikaye akışı için gerekliydi umarım fazla hata yoktur.

Ghost?-TaegiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin