.Giriş.

133 14 6
                                    

  Herkese merhaba ben Ela. Bu benim kendi çapımda yazdığım 5. kurgum olsa da yayımlayacağım ilk kurgum o yüzden çok heyecanlıyım. Bolca yazım hatalarım olabilir o yüzden şimdiden kusura bakmayın. Umarım sevebileceğiniz bir kurgu olur. Bolca yorum yapın lütfen. Düşünceleriniz benim için çok kıymetli :)

  Bu bölüm de kısaca ve hızlıca kızın geçmişini anlatıyorum.Biraz sıkıcı olabilir :) Asıl kurgu 1. bölümde başlıyor ama girişi okumadan da geçmeyin derim:)))

  Keyifli okumalar:))))))

    İçimde bir çocuk var, koşup oynayan. Yere düşüp yaralansa bile umursamadan oynamaya devam eden. Ama içimde bir sis var. Göz gözü görmeyen, karanlık, dumanlı bir sis. İçimdeki çocuk bu denklemde kafası karışarak girmiş sisli sokağa. Bu sisli sokakta yürürken her bir adımında büyümek zorunda kalmış. Büyümüş artık o sisli sokakta. Çekmiş kapüşonunu başına, kulağında müzikle eğmiş başını. O sisin içinde her yağmur yağdığında ıslanan, her şimşek çaktığında çarpılan birine dönüşmüş. Bir süre sonra içinde olduğu sise alışmış. Orada yaşamayı öğrenmiş. Sisine gülmeyi öğretmiş ama gülerken sisiyle beraber kendisini daha çok ağlatmış. Daha çok şimşek çaktırmış içinde ama artık gülümseyebiliyormuş. 

    Bu kızı ne çok ağlatmışlar o karanlık sisin içinde. O siste büyümeye mahkum edilen kız olmuş. Eğer o gün bu denklemde kafası karışarak kaybolmasaymış belkide şuan mutlu olabilirmiş. Ama o sadece balon almak istemiş.

       Ben Pare, Pare Yanık. 19 yaşımdayım. Annem ve babam uyuşturucu bağımlıları ve satıcıları.Uyuşturucu, onların ruhlarının katilleriydi. Bu işi de sürekli yaptıkları içinde seri katilerdi.

   Küçükken uyuşturucudan bana zorla verdikleri dönemler vardı fakat 16 yaşımda zorda olsa karşı koydum ve çok sancılı dönemlerden geçerek uyuşturucuyu bıraktım. O zamanlar okulum Mercanlar Anadolu Lisesiydi.

    Gözlerimin altındaki morluklar ve uyuşturucunun etkilerinin vücudumu terk ettiği andan itibaren daha çok derslerime asıldım ve gizlice üniversite sınavına çalışmaya başladım. 2 sene sonra sınava girdiğimde yüksek puan aldım. Ankara'da Bilkent üniversitesi Hukuk Fakültesini kazandım. Okuluma bir otobüs değiştirerek ulaşabileceğim kadar yakın olmama rağmen bu habere fazla sevinemiyordum. Çünkü Bizimkiler okumamı istemiyorlardı. Onlar gibi olmamı istiyorlardı. Babam bu konuda beni dövdüğü geceler bile  vardı. Ama ben istemiyordum. Ben o evden kurtulmak istiyordum. O ev beyni uyuşmuş seri katillerle doluydu ve sadece benim zihnim açıkken onların o pisliklerini, berbat hallerini görüp algılamama rağmen neden bende onlar gibi olayım ki? 

   O evden kurtulmak istiyorum. Dövmek dışında bir kere bile saçımı okşamadı babam. Bir kere  bile  sarılmadı annem o evde bana. Annem sadece biraz ilgi gösterirdi tabii onada ilgi denirse. Zaten oda anne yüreği diyedir. Ben bana bir kere bile "Nasılsın?" diye sorulmayan o evde kalmak istemiyorum. O yüzden tek çarem okumaktı.

    Okul dönemi başlamıştı. Ben gizlice okuluma gidip geliyordum. Tabii babamdan kaçmak o kadar kolay değildi. Haftanın 5 günü dışarıda olmam babamı şüphelendiriyordu . Onların şerefine leke sürdüğümü düşündürüyordu. Sanki kendi şerefini yeteri kadar ayaklar altında çiğnememiş gibi  benim lekelememden korkuyordu.

   Sonra bir gün  bizim okulun çevresindeki bir ara sokakta babam, bir öğrenciye mal satıyormuş. Tabii ben bunu bilmediğim için okuluma normal bir şekilde gidiyordum ve o sırada babam beni görmüş. 

   Normalde olsa oracıkta saçıma yapışır. Beni sürekleyerek eve götürürdü fakat o gün sakin kalabilmiş çünkü kafasında çok güzel bir koz oluşmuş. 

     Akşam olup eve döndüğümde babamın salon kapısına yaslanmış , elini de göğüs hizasında bağlamış bana boğanın kırmızı bayrağı gördüğü gibi bakıyordu. Baba dememe kalmadan saçıma yapışıp tokat atmıştı. Bir yandan bağırıyor bir yandan da tonlarca ağıza alınmayacak küfürler ediyordu. Harika (!) bir dayak yemiştim o gün. 

  Ertesi gün her yerim  o kadar ağrıyordu ki okula gidememiştim. 

   Akşam olduğunda babamın bana içeriden seslenmesiyle ağrıyan vücudumu yataktan çıkararak salona gittim. Annem koltuğun bir köşesinde elma yiyor babam ise bir köşede uyuşturucuları küçük paketlere ayırıyordu. Babam bana tiksinir gibi  bakarak  çenesiyle tekli koltuğu işaret etti. Sakince koltuğa oturmuştum. Ne kadar sakince hareket etsem de içimdeki merak ve endişe beynimi parçalıyordu. 

    "Pare ben ve annen yaşlanıyoruz artık ve sürekli yorgun düşüyoruz." demişti babam gözlerimin içine bakarak. Her bir harfi sertçe vurgulayarak konuşmaya devam ediyordu " Okuluna devam etmek istediğini çok açık bir şekilde görebiliyorum ve  buna izin veriyorum." demişti

   Ne yani her şey bu kadar kolaymıydı? Neden o  zaman yine dövmüştü ki?  

Gözlerim şaşırmaktan hafifçe aralanırken göz temasımızı bozmamıştık. Babamın yüzündeki donuk ifade bir sırıtmaya dönüşerek " Tek bir şartım var" demişti duraklayarak . 

  Biliyordum diye geçirdim içimden. " Şartım ise malları artık sen satarsan okuluna gidebilirsin. Şimdi cevap vermeni istiyorum." demişti ve kısa bir sessizlik yaşanmıştı.

Bunu istemiyordum, bu aptal şeyden nefret ediyordum. Neylerle karşılaşacağımı bile bilmiyordum. Bende bir seri katil olmak istemiyordum . Ama başka şansım yoktu galiba okuyabilmemin tek yolu bu bok yolundan geçiyordu ve ben ne yazık ki bunu kabul etmek zorundaydım.

    Babam hala bana bakıyordu gözlerimi halıdan kaldırmadan " Kabul ediyorum. " demiştim ve salondan hızlıca çıkarak odama geçtim. Yatağıma girerek yastığıma sarıldım. Bunu yapmak zorundaydım. 

    Ve işte her şey o günden sonra başlamıştı...



Sizce devam etmeli miyim?

Bol bol yorum yapın, düşüncelerinizi merak ediyorum:)

Kendinize iyi bakın.





-788 kelime-

GÖZLERİNDEKİ SİSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin