3. Bölüm

89 6 81
                                    

Barış'ın Ağızından

"Yeterince biramız var mı?" diye sordu Barış, mısır kaselerini masaya bırakırken. Derin yüzünü ekşitirken, "Asıl yeterince lolipopumuz var mı?" dedi ve boğazını temizledi. "Biliyorsun ki lolipop her şeydir evlat." Barış, kızın bu tatlı hallerine gülerken bir kez daha Mert'in numarasını çevirdi. Yine açılmadı. 

"Niye açmıyor bu hayvan herif telefonu ya? Kaçıncı oldu bu?" dedi sinirle. Genelde Mert telefonlarını açmadığında endişelenirdi. Çünkü o zaman babası gelmiş olurdu ve babası geldiğinde Mert'i bir kum torbası gibi kullanmaktan çekinmezdi. Ama bu sefer endişelenmekten çok mutlu hissediyordu çünkü öğlen Mert onu aradığında Tuna'ya hastabakıcılık yapacağı konusunda heyecanlı heyecanlı bir şeyler anlatıyordu. Yani şu an Mert, en olmak isteyeceği yerdeydi. Yine de telefonlarını açmaması bir tık kalbini kırmıştı.

"Sana dedim ya, onu bugün arama. O şimdi Tuna'yı delirtme peşindedir. Hatta bakıcılık ayağına orada bile kalabilir." dedi Derin keyifle. Barış gülümseyerek her şeyi tam olan sofraya oturdu. 

"Ölmek istemiyorsa şansını fazla zorlamamalı bence." dedi, ardından kızın yanağından bir makas aldı. "Biz de seninle takılırız o zaman. Hem uzun zamandır baş başa kalamıyorduk Derin Hanım." dediğinde Derin, "Mert bunu duysa ona Burger King'i satın almadan seninle barışmazdı." diye mırıldandı.

"Bırak şimdi Mert'i." dedi Barış. Sabahtan beri merak ettiği konuya gelerek. "Bu Ali, Sinan falan ne iş? Kaç kişi aşık sana kızım?" dedi muzip bir sesle. Derin'in sonunda kendini hayata açmaya başlaması hoşuna gidiyordu. Yaşamak için ondan ve Mert'ten başka bir sebep bulması her gece dualarındaydı.

"Aman Barış," dedi Derin, "Bana Ali deme lütfen, adını duyunca bile tüylerim ürperiyor, bencil herif." Sesi sinirliydi. Barış, elbette Ali'den pek haz etmediğini biliyordu, hatta kendisi bile Ali'yi Derin'den daha fazla sevebilirdi. Zaten Derin kardeşlerini üzen insanlardan pek hoşlanmazdı. Ama Ali'nin de ona böyle sinirli olması aralarında belli tartışmaların geçtiğini gösterirdi ve merak ettiği kısım da buydu. Bir de Sinan vardı tabii ki.

"Siz ne ara böyle oldunuz? Bu sadece benden kaynaklı değil, sen özel olarak Ali'yle tartışmışsın gibi sanki. Hadi kızım, anlat."

"Parka gittiğimde karşılaşıyoruz." dedi. "Hani ben cumaları çıkıyorum ya.. Lolipop alıyorum, bira alıyorum, çekirdek alıyorum mezarlıktan döndükten sonra... O da sanki bunu bilirmiş gibi hep orada. Ben oraya, oraya Umut'la dertleşmek için gidiyorum. Her cuma... Bir cuma aksatmadan o adam orada oluyor. Konuşamıyorum Umut'la, konuşamıyorum o orada olunca. Ve hep sinirimi bozacak şeyler yapıyor Barış. Hep... Bir şey diyor, bir hareket yapıyor... Bilmiyorum işte. O orada olunca ben de... Sanki kendime bakıyormuş gibi hissediyorum işin aslı..." dedi. "O da benim gibi. Ailesi uzakta, tek kalmış, sadece arkadaşları var ve... Bu kadar. Bana ne kadar yalnız olduğumu hatırlatıyor ve ben buna dayanamıyorum."

"Sen yalnız değilsin Derin." diye mırıldandı Barış. "Ben varım, Mert var. Bu yetmez mi?"

"Yetmeli." diye mırıldandı genç kız. Barış'ın kaşları çatıldı istemsizce. "Yetmiyor yani?" dedi. 

"Barış yani biliyorsun..." diye mırıldandı Derin, o konuşmadı ama Barış anladı. Günün sonunda hepsinin ayrı hayatları vardı. Ne kadar birbirlerine yuva olduklarını düşünseler de Barış birkaç hafta sonra İstanbul'a dönecek, Mert de hep burada kalamayacaktı ve Derin üç yıldır olduğu gibi bu evin içinde tek başına savaşmaya çalıştığı düşüncelerle baş başa kalacaktı. Kendini yalnız hissetmemesinin bir yolu yoktu.

Fedakar AvcıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin