Uyanmamak için direnirken gözlerimi daha sıkı kapattım. Birkaç saniye önce içinde olduğum bilinmezlik balonunun hissettirdiği huzuru geri istiyordum ancak, zihnim açılmıştı ve bunu inkar etmek ister gibi kapadığım gözlerimi güneşin ışığı yakıyordu. Oflayarak gözlerimi açtığımda gördüğüm şey tavandı. Aşağıdan gelen seslerle kaşlarım çatıldı. Tanıdık sesler değildi. Kaşlarım çatılırken yatakta doğrulduğumda bulunduğum odanın kendi odam olmadığını anlamam birkaç saniye sürmüştü. Duvara asılı olan basket potası, kenardaki top, duvardaki yapışkanlı notlar, asılı fotoğraflar, yatağın hemen yanında çerçevelenmiş bir şekilde duran Derin, Mert, Barış ve tanımadığım birinin daha yan yana fotoğrafı... Çok küçük duruyorlardı. Sanki burada on dört-on beş yaşında gibiydiler.
Barış'ın odasındaydım.
Beynim bu gerçeği kavradığında dudaklarımdan kaçan küfürle elimi ağzıma kapattım. Kimse duymasın istiyordum sanki.
Dün buraya gelmiştim, bunu hatırlıyordum. Balkonda Barış'la oturmuş, bana neden üzgün olduğunu anlatmasını ve onu teselli etmeyi beklerken yine bir Amazon Kızı ve Sırık Oğlan klasiği olarak beklediğimden ve konumuzdan çok farklı bir şekilde Barış'ın ayyaşlığına gelmişti konu. Sonra bir anda kendimi onunla iddialaşırken buldum. Sonrası yoktu.
Ayaklarımı aşağı doğru sallandırdığımda sesler biraz daha yükseldi. Aralık olan odanın kapısı sesleri daha iyi duymamı sağlıyordu. Zengin olmak da yalıtımı iyi bir evde oturmak için yeterli değilmiş demek ki.
"Hâlâ çocuk gibisin, biraz büyü. Gerçekten bazen karşımda on sekiz yaşında bir delikanlı mı var, yoksa dokuz yaşında bir çocuk mu çözemiyorum." Bu tanımadığım bir sesti. Sinirli değildi, ancak her kelimenin üstüne bastıra bastıra söylediği şeyler sanki karşısındakinin canını yakmak için özenle seçilmiş gibiydi.
"Artık gitsene, zaten dün de yeterince benden ne kadar memnun olmadığını farklı şekillerde anlatmadın mı? Tamam işte, ben buyum, değişemem. Sen de bunu kabul et ikimiz de yolumuza bakalım." Yutkundum. Bu Barış'tı. Sanırım onunla konuşan da babasıydı.
Barış'ın babası buradayken ben de buradaydım? Siktir.
Yavaşça ayağa kalkıp aralık kapıyı kapatırken ses çıkmaması için dua etmeye başladım, çünkü dediğim gibi zengin olmak iyi yalıtımlı bir eve sahip olmak için yeterli değildi.
"Aynı annen gibisin." Art arda sıralanan üç kelimeden sonra uzun bir sessizlik oldu. Dudaklarımı birbirine bastırıp tuttuğum nefesimi ciğerlerime biraz daha hapsetmek için uğraştım. Çünkü nefesimi verirsem sesim duyulacak diye korkuyordum.
"Senin gibi olmaktan iyidir." Birbirini takip eden saniyeler ucu uca birleşip dakikaya uzadığında sessizlik, Barış'ın titreyen sesiyle bozuldu. Senin gibi olmaktan iyidir. Babası gibi olmaktan çok korkan Barış, bunu babasına hiçbir çekincesi olmadan söyleyebilen Barış.
"Nankörün tekisin biliyor musun? Tıpkı o annen gibi. Tıpkı onun gibi günün birinde siktir olup gitmeyecekmişsin gibi tüm imkanlarımdan faydalanıp sonra da gideceksin!" Az önceki sakin ses tonunun yerini bağırışlar aldığında gözlerimi kapattım. Başkasının canını yakmak için kullandığı ses tonu ve kelimeler kendisini vurmuştu anlaşılan, çünkü Barış'ın söylediği şeyden sonra sakinliği bozulmuş yerini öfkeye bırakmıştı. Barış, çok iyi tanıdığı babasını kendi silahıyla vurmuştu sanırım.
"Annemi hâlâ seni terk edip gittiği için suçlama!" Sanırım şu an bunları dinlemem yanlıştı ama çıkıp da "Günaydın!" dersem ne olacağını bilemediğimden olduğum yere iyice tüneyip beklemeye devam ettim. Hem belki ben şu ortama atılacak başka bir bomba olabilirdim, ortalık zaten savaş alanıyken bunu hiç istemezdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fedakar Avcı
FanfictionBarış Ozansoy hayatıma tekrar girdiğinde, aynı ilkinde olduğu gibi soru işaretleri bırakarak gitmişti.