11. Bölüm

87 4 30
                                    

"Derin daha ne kadar peşinden koşturacaksın beni? Kimseye söylemeden de çıktık. Merak edecekler bizi." Ali, onu takmadan yürüyen kızın arkasından adımlarken derin bir nefes bıraktı. Derin, onu takmadan yoluna devam ederken; "Sanki gel diye yalvardım ha. Sen takıldın peşime. Beğenmiyorsan git Ali Bey. Küçük çocuk değilim, kaybolmam sonuçta." diye söylendi Ali duysun diye özellikle yüksek sesle. 

"Gecenin bu saati tek başına mı bırakayım bir de seni?" dedi Ali şaşkınlıkla. "Hayatta olmaz."

"Gören de seni İstanbul Beyefendisi falan sanar..." dedi Derin dalga geçen bir sesle. Ali o an onu orada bırakıp gitmeyi düşünse de yürümeye devam etti yoluna.

"Doğru... Ben bencil, küstah ve ağzı bozuk biriydim değil mi?" diye mırıldandı bozuk atan bir tavırla.

"Paşamız amma alınmış söylediklerime." dedi Derin bu durumdan hayli keyif alıyormuş gibi.  Ali cevap vermedi, Derin ise uzatmadı. Bir mezarlığın kapısında durunca anladı nereye geldiklerini, kime geldiklerini... Bir şey söylemek istese de Derin'in adımlarının hızlanmasıyla susup onu takip etmeye başladı. 

Sonunda bir mezarın önünde durduklarında Ali'nin ilk gözüne çarpan toprakta yeşeren papatyalar ve mezar taşına yan yana konulmuş iki fotoğaf oldu. Birinde Derin, Barış ve Mert vardı, geçen seneki mezuniyetten. Diğeri  ise Umut'un da olduğu muhtemelen lisenin ilk senesinde çekilen bir fotoğraftı. 

Umut Keskin.

Doğum Tarihi: 23 Mayıs 1997.

Ölüm Tarihi: 28 Ağustos 2013.

Ali, bir an içinin titremesine engel olmadı. İnsanlar ölürdü, elbette bunu biliyordu. Kendisi de ablasını kaybetmişti ancak kendisinden yalnızca bir yaş büyük birinin daha on altı yaşındayken bu toprağın altına girdiği düşüncesi ruhunu üşütmüştü bir an. Hayalleri olan insanlar onları gerçekleştirmeden ölmemeliydi ve on altı yaşında bir çocuğun bir sürü hayalleri olurdu.

"Papatyalarımızı büyütmüşsün." dedi Derin, sanki Umut'la konuşuyor gibiydi. Bu ana daha önce de şahitlik ettiği için garipsemedi Ali, yalnızca biraz uzaklaşıp ikisini yalnız bıraktı. Telefonunu çıkarıp Barış'a, Derin'le Umut'un mezarına geldiklerini, çıkınca onu eve bırakacağını endişelenmemesini yazdı.

"Hani derdin ya Umut..." dedi Derin ellerini papatyalara doğru uzatıp narince onları severken. "Sana bir sürü papatya alacağım derdin..." Gözlerinin dolmasına engel olamadı. "Yanımda değilken bile... Hayatta değilken bile... Artık nefes almıyorken bile bana bir sürü papatya veriyorsun sevgilim. Merak etme, sen sözünü tuttun."  Gözlerinden bir damla yaş süzülürken  mezar taşına dokundu. Umut'un her zaman sımsıcak olan vücuduna tezat olarak soğuktu mezar taşı. "Keşke bana hiç papatya almasaydın ama yaşadığım her gün nefesini hissetseydim sevgilim. Keşke yaşadığım her gün, her an yanımda olabilseydin." Daha fazla ağlamak istemediği için gözlerini kuruladı sertçe. Umut ağlamasından nefret ederdi. 

"Eskiden doğum günlerini sevmezdim ben. Niye ölüme yaklaşışımızı kutluyoruz derdim hani hatırlıyor musun? Siz de inatla kutlamaya devam ederdiniz... Artık en sevdiğim günler doğum günleri sevgilim. Çünkü biliyorum ki sonu sana  çıkacak. Ama ben yanına gelene kadar biraz beklemek zorundasın. Seni çok seviyorum Umut. Seni seviyorum sevgilim."

***

Mert, gergin bir şekilde aylarca resmen kamp kurduğu yerde, Tuna'nın kapısının önünde beklerken kafasında neler diyeceğini toparlamaya çalışsa da, her seferinde tüm kelimeler daha da birbirine giriyor, daha da anlamsızlaşıyordu. Yiğit'e söz vermiş olsa da Tuna'nın karşısına geçip hayatındaki en büyük travmaları anlatıp "Bundan dolayı seninle olamam." diyemezdi. Hem aralarında ne var, Tuna onu ne olarak görüyor onu bile bilmiyordu. Belki sadece Mert'e dokunmayı seviyordu... Belki daha fazlasıydı. İnsanlara sevgili olduklarını söylemek onları gerçekten sevgili yapar mıydı? Üstelik Tuna daha ona bir kere bile sevgilim dememişken. Belki de basit bir takılmaca  olarak görüyordu bu durumu? Öyleyse ne yapacaktı, bunu kaldırabilir miydi? Tüm kalbiyle sevdiği adam için sadece bir takılma olmayı yedirebilir miydi kendine? Ama öyle olması daha kolay olmaz mıydı Tuna için? Biraz sonra Mert'in yapacağı konuşma da, bir daha hayatında olmayacak olması da bir şey ifade etmezdi. Her yol çıkmaz sokağa çıkıyordu sanki ve Mert'in birine bir daha oradan çıkmamak üzere girmesi lazımdı. Yiğit'in  buraya gelmeden önce ısrarla söyle demesi geldi aklına. O an ne kadar çok benzetmişti kendi kardeşini. Biraz korkmuştu hatta ama Yiğit'in bunu herkesin iyiliği için yaptığının farkındaydı. Yine de... Bunu yapma şekli Mert'in aklına babasının ona bakarken sinirden alev gibi parlayan gözlerini getirmişti. 

Fedakar AvcıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin