Elimdeki plaj çantasının içine bir şeyleri unutmuş muyum diye bakarken telefonum yeniden çaldığında telaşla açtım.
“Hım?” dedim, telefonu hoparlöre alarak. Arayan Sırıktı, dün onlarla denize gideceğime bir nevi söz vermiş gibi olduğumdan muhtemelen şimdi de beni almaya gelmişlerdi.
“Biz aşağıdayız Amazon Kızım, yardıma ihtiyacın var mı, geleyim mi?”
“Yok yok, bir çanta var zaten güneş gözlüğümü arıyorum bulur bulmaz geleceğim ben de.” dediğimde bir anda saçlarımdan gözlerime doğru düşen gözlükle ofladım. Gerçekten gözüm tepemdeydi ya.
“Buldum gözlüğü de, iki dakikaya oradayım.” dedim, odadan çıkarken. Telefonu kapattığımda kapının önündeki annem bana öyle bakıyordu ki, gururdan birazdan yere yığılabilirmiş gibi hissediyordum.
“Ah Yaprak...” dedi bana doğru yaklaşarak. “Sonunda Barış oğlumla-”
“Arkadaşız.” diye böldüm lafını. “Arkadaşız biz Sırık'la. Sakın aklından başka bir şey geçmesin ana kraliçe, yok başka bir şey çünkü.” Gururlu ifadesi yerini sinirli bir ifadeye bırakırken “Ay iyi ne tamam!” dedi. “Arkadaşsınız, anladım. Ali'yle de arkadaştınız. Umarım bu da öyle bir arkadaşlıktır.” Annemin garip bir şekilde Barış'a hasta olduğunu düşünüyordum. Dünyada Barış'a fan sayfası açabilecek kadar onu seven tek insandı muhtemelen. Hatta çoğu zaman beni evlatlıktan reddedip Barış'ı evlat olarak alma hayalleri olduğunu düşünüyordum. Oya Ayvaz kesinlikle Barış'ın takımındaydı.
“Anne... Ben gidiyorum, hadi görüşürüz akşama.” Apartmandan çıktığımda kırmızı arabanın içinde ön koltuklarda oturan Barış ve Derin'i görmemle gülümsedim. Derin beni görür görmez inip sıkıca sarıldı.
“Günaydın!” Sabah sabah bu kadar neşeli oluşu garip gelmişti ama sarılışına karşılık verip “Günaydın.” dedim. Sesim onunki kadar iyi çıkmıyordu çünkü sabahları onun kadar enerjik olamıyordum.
“Günaydın Amazon!” Barış, arabanın içinden seslendiğinde ona bakıp gülümsedim. Derin az önce oturduğu yolcu koltuğunu bana bırakıp arkaya geçtiğinde Barış'a doğru “Lover aç, lover aç!” diye bağırdı Barış'a. Barış ise kızın heyecanını yüzünü buruşturarak karşıladı. Ama yine de telefona bağladığı radyodan istediği şarkıyı açtı. Derin bağıra bağıra şarkıya eşlik ederken ilk defa ingilizce bilmediğim için bu kadar üzüldüm. Çünkü şarkı her ne anlatıyorsa, Derin buna aşırı eğlenerek eşlik ediyordu.
Şarkı bittiğinde Derin yeniden ellerini çırparak “Getaway Car!” diye mırıldandı. Yol Derin'in istediği ve benim asla anlamadığım Taylor Swift şarkılarıyla plaja vardığında arabayı park edip indik. Hemen bir şezlong tuttup eşyalarımızı bıraktık.
“Kremlenin ha, yanarsınız çok fena.” Çarşaf gibi olan denize bakarken Derin'in söylediklerine başımı salladım. Güneş kremini sürdükten sonra denize girdiğimizde dalgalar omzuma gelecek kadar derine ilerledim. Derin hemen yanımdayken Barış iyice uzaklaşmıştı. Derin uzanıp elimi tutarken “Dur kız.” dedi, “Daha gitme, boğulursun. Yüzme biliyor musun?” Başımı iki yana sallarken Derin kıvırcık kızıla çalan saçlarını kulağının arkasına attı.
“Biz burada takılalım o zaman, gel, dalgalar gelince zıplarız.” Boştaki elimi de tuttuğunda gülümsedim.
“Olur. Mert niye gelmedi?” dediğimde Derin hafifçe oflayarak bana baktı.
“Depresyonda yine, hem o sevmez deniz, havuz falan oturur güneşlenir hep. Yüzme bilmiyor, sevmiyor da.” Başımı salladım. Dün yine işler iyi gitmemiş olmalıydı. Bir anda bacaklarımın arasından geçen bedenle çığlık atarken, kimin olduğunu bilmediğim eller beni kimin olduğunu bilmediğim omuzlara oturttular. Sonunda başını sudan çıkardığında bu kişinin Barış olduğunu fark etmemle kafasına vurdum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fedakar Avcı
Fiksi PenggemarBarış Ozansoy hayatıma tekrar girdiğinde, aynı ilkinde olduğu gibi soru işaretleri bırakarak gitmişti.