Derin elindeki poşetlerle eve doğru yürürken bir kez daha saçlarını toplamadığına pişman oldu. Gözünün önüne düşen saçlarına nefesini üflerken gece iyi uyuyamayışının verdiği öfke de üzerindeydi. Telefonu bir kez daha çaldığında cebinden çıkarıp kimin aradığına bakarken "Sinan" yazısını görmesiyle gözlerini istemsizce devirdi. Belli ki yine bir sene öncesindeki gibi peşinden koşturacaktı. Çağrıyı görmezden gelip sesini kısarken telefonu cebine attı ve yürümeye devam etti. Sokağın başında gördüğü kişiyle iyice siniri bozulurken derin bir nefes verdi. Sakin olmaya çalışıyordu ama Ali'yi her gördüğünde içinde dolup taşan öfkeye engel olamıyordu. Aslında olmaya çalıştığı da söyleyenemezdi. Aralarındaki mesafe iyice kapanırken Ali, kızı fark edince gözlerini devirdi. Kızın sebepsiz nefretinin hedefi olmak canını sıkıyordu. Ufak bir baş selamıyla geçiştirmek isterken, dudakları ondan habersiz içindekileri döktü kızın yüzüne.
"Neden her yerde karşılaşıyoruz acaba?" Dediğine kendi bile şaşırırken kızın kaşlarının hızla çatılıp zaten yerli yerinde olan sinirli ifadesi iyice katı bir hal aldığında Ali yutkunurak kıza baktı. Geçip gidemeyeceğinin farkındaydı çünkü kız bu lafın üstüne onu rahat bırakmazdı.
"Bilmem," dedi kız, aşağılayıcı bir ses tonuyla. "İstemediğim ot burnumda biter benim hep, ondandır."
Ali, gözlerini kaçırdı. Bu muydu yani? Sabah sabah bu kızla karşılaşıp yine ağzına iki dakikada sıçmasını mı dinleyecekti?
"Gerçekten sabah sabah seni dinleyecek halim yok," dedi. "Artık birbirimizi görmezden mi gelsek?"
"Ben bayılıyorum çünkü her yerde seni görmeye." dedi Derin. "Her gördüğümde midem bulanıyor zaten, alerji yapıyorsun resmen."
"Küfretseydin bir de." Kızın ona yaptığı hastalıklı muamelesi Ali'nin hiç hoşuna gitmiyordu. Ufak atışmalarla kurdukları iletişim, kendini bok gibi hissetmesine neden oluyordu sonunda.
"Yok, onu yapmam. Ben bir hanımefendiyim." Sesinde alaylı bir ton vardı, Ali dediklerinin ironi olduğunu hemen fark etti.
"Hanımefendi görmesek..." diye geveledi. Kızın telefonu tekrar çaldığında "Of be Sinan." diye mırıldandı bıkkınlıkla. Ali'nin kaşları çatılırken; "Umarım Sinan'la konuşmayı düşünmüyorsundur." dedi.
"Sana ne?" Aldığı cevap buydu. "İstersem nikah basarım Sinan'a, seni ne alakadar ediyor Ali Bey? İşine bak."
"Arkadaşımı üzeceksin." dedi Ali. Sonrasında vazgeçip "Neyse." dedi. "Kime anlatıyorum ki... Ne yapıyorsanız yapın. İsterseniz nikah basın, isterseniz üç çocuk yapın."
"Seni de nikah şahidi yaparız, olur mu canım?" dedi Derin sinir bozucu bir sesle. Ali ise gözlerini devirip yoluna devam etti. Bu kızdan hiç hoşlanmıyordu.
***
"Uyansanıza eşek sıpaları!" Barış, Derin'in çığlığıyla gözlerini araladığında beline sarılmış kolları fark etti. Mert başını boynuna yaslamış uyuyuyordu. Sıcaktan terlemiş saçlarını geriye atarken "Bağırmasana kızım..." diye mırıldandı zorlukla. Başı ağrıyordu. Dün gece fena dağıtmıştı sanırım. Aslında Mert'in çok içmesine engel olmak için gitmişti ancak işin sonunda kendisi de sarhoş olmuştu herhalde.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fedakar Avcı
FanfictionBarış Ozansoy hayatıma tekrar girdiğinde, aynı ilkinde olduğu gibi soru işaretleri bırakarak gitmişti.