2

8 1 0
                                    

Zehir

O sabah saat tam 15:00 da Şenol abinin attığı konuma gelmiştik. Dört katlı, duvarları gri ve siyaha boyanmış bir binaydı. Kapının üzerine "DÖVÜŞ OKULUNA HOŞ GELDİNİZ" yazıyordu. Yaprak ile bir nefes alıp içeri ilk adımımızı attık. Girdiğimiz yer ana girişti, Hemen önümüzde bir "Resepsiyon" masası bulunuyordu. Bizi sevecen ve sıcak gülümsemesi ile karşılayan resepsiyonist kadın tam bir şey söyleyecekti ki kapı tekrar açıldı. Arkama baktığımda Cem ve Selim de buradaydı. Resepsiyonist kadın tekrar gülümsedi ve konuştu. "Hoş geldiniz. İsimlerinizi alabilir miyim?"

Herkes kendini tanıttı ve kadın bize kartlarımızı verdi. Ardından ekledi. "Bu kartlar sizin buradaki görevinizi temsil ediyor. Yeni işleriniz hayırlı olsun. Koridorun sonunda ki oda müdür odası Şenol bey ve Bilal bey sizi orada bekliyor. Malzeme odası, revir, yemekhane de ayrıca bu katta. 1.Katta; Dövüş hocaları ve yardımcıları için ayrılmış toplam 4 oda bulunuyor. Derslerin gerçekleştiği oda da o kattadır. Odalar sizin için özel olarak düzenlendi. 3. Katta erkek öğrencilerin, 4. katta ise kız öğrencilerin yatakhaneleri bulunmakta. Sormak istediğiniz bir şey olduğunda bana sorabilirsiniz."

Kadına teşekkür ettik ve tarif ettiği yerde ki "Müdür" odasına doğru gittik. Benim ve Selimin kartında "Dövüş hocası" Yaprak ve Cem'in kartında ise "Dövüş hocası yardımcısı" yazıyordu. Odanın kapısına geldiğimizde kapıyı çalıp içeri girdik. Şenol abi ve arkadaşı Bilal bizi gördüklerine sevinmiş gibilerdi. Ben ve Yaprak sadece Şenol abiyi tanıdığımız için Bilal ile de tanışmak zorunda kaldık. Şenol abi hiç beklemeden saat 16.30'a kadar hazır olmamızı, öğrencilerin geleceğini söyledi ve odadan çıktık. Daha bir buçuk saatimiz vardı ve bina çok büyüktü. Ortak bir karar olarak binayı gezmeye başladık. Müdür odasından çıktığımızda solda ki koridora girdik ve yeterince büyük olan yemekhaneyi gördük. Yemekhanenin yanında da bir revir vardı. Sağlık okuduğum için revirde ki eşyaları kolaylıkla anlayabiliyordum ve bir dövüş yaz okulu için gayet yeteri kadar malzemesi olan, büyük bir odaydı. Malzeme odası revirin hemen karşısındaydı. Giriş katı tamamladığımızda 1. kata çıktık. Karşımızda iki kapı vardı. Birinin üzerinde "Su Korkmaz sınıfı" diğerinin üzerinde ise "Selim Yiğit sınıfı" yazıyordu. Dövüş dersi için ayrılan sınıfları incelemeye başladık. Sağ tarafta ormanı gören camlar, arka tarafta dövüş mankenleri, kenarda dört kum torbası ve ikili müsabakalar için ekipmanlar bulunuyordu. Sınıfların bulunduğu koridorun sağ ve sol taraflarında ikişer oda olmaz üzere toplam dört oda bulunuyordu. Binaya hem iç hem dış olmak üzere çoğunlukla koyu gri hakimdi. Yaprak ve ben sol tarafa, Selim ve Can ise sağ tarafa gitti. Tahmin ettiğim gibi odaların üzerinde isimlerimiz yazıyordu. Hiç düşünmeden odama girdim. Odaya çoğunlukla siyah ve beyaz hakimdi. Anlaşılan Şenol abi düzenlemişti odaları. Küçük bir dolap, tek kişilik bir yatak, yatağın hemen yanında bir komodin ve bir oyuncu köşesi varda odada. Tam köşede siyah bir kapı bulunuyordu, sanırım orası da banyoydu. Perdeler de dahil çoğu şey siyahtı. Yavaş adımlarda dolabıma doğru gidip kapaklarını açmamla beraber dolabın içinde beyaz bir ışık yandı. Kıyafetlerin hepsi siyahtı ve çoğunlukla giymeyeceğim kıyafetlerde bulunuyordu. 

Dolaptan bir crop, bol bir eşofman ve yine bol bir hırka çıkardım, ardından hiç beklemeden üzerime geçirdim. Kirli kıyafetlerimi o an fark ettiğim, dolabın yanında ki çamaşır sepetine attım ve yatağıma doğru ilerledim. Yatağa oturduğumda komodine de bir göz atma isteği uyandı içimde. Komodinin ilk çekmecesini açtığımda, çekmeceyi tamamen dolduracak şekilde koyulmuş paket paket sigaraları gördüm. Heyecanla gülümsedim ve içimden Şenol abiye tekrar tekrar teşekkür ettim. Kendi paketimden bir dal sigara çıkarıp dudaklarıma götürdüm ve ucunu ateşledim. Ardından ne kadar güneşi sevmesem de kapalı olan perdeyi cam açılacak kadar araladım ve camı açtım. O sırada cebimde hissettiğim o titremeyle telefonu elime aldım.

Can kişisi "Azrail'in Kankitoları" adlı grubu oluşturdu.

Selim: Can, yavrum bu isim ne lan?

Can: Aklıma bir şey gelmedi abi. Hem haksız mıyım sürekli bir aksiyon yaşıyoruz. İbrahim Tatlıses gibiyiz amk Azrail'e selam verip devam ediyoruz!

Yaprak: Abi çocuk haklı bir yerde evet ama AZRAİL'İN KANKİTOLARI NASIL BİR İSİM ALLAH AŞKINA!

Su: Arkadaşlar Can yine bildiğimiz gibi sorgulamayın boş verin.

Can: Heh şöyle abi ya Su yengem gibi olsanıza.

Su: Yenge mi?

Yaprak: Ne yengesi amk?

Selim: Can'ın bütün tuşlarına aynı anda bastık arkadaşlar çocuk iyice mal oldu boş verin.

Can: Ben yenge mi dedim. Pardon abla kafa gitti.

Su: Kesin sesinizi ve 10 dakika içinde hazırlanıp sınıflara gelin.

Can: EMREDERSİNİZ KOMUTANIM!

Telefonu kapatıp cebime geri koydum ve odamdan çıkıp Yaprağın odasına girdim. "Hazır mısın lan?"

"Hazırım yengeee" Yaprak pis bir sırıtışla ve bastıra bastır söylemişti bu kelimeyi. Derin bir nefes alıp sakin olmaya çalışarak konuştum. "Yaprak... Sikerim"

"Tamam abla ya kızma"

"Düş önüme. Leyla seni"

***************************

Neredeyse bir ay sadece derslerle ve ara sıra muhabbetlerle geçmişti. Şenol abi ilk ayımızı kutlamak için derslere gelen bütün öğrenciler için bir parti düzenledi. Her şey çok güzeldi. Yaz okulunun bahçesindeydik. Sahneye sürpriz konuk olarak Semicenk ve Doğu çıkmıştı. Semicenk mikrofona seslendi. "Sahneye gelmek isteyen ve sesine güvenen iki kişiyi bekliyoruz ve unutmayın HİÇ PİŞMAN DEĞİLİZ!" Yaprak ve ben ayrı selim ve can ayrı yerlerdeydi. Yaprak telefonuna kısaca baktıktan sonra beni sırtımdan sahneye doğru ittirdi. Sahneye iki adım attığımda Selimin de benim gibi sahneye çıktığını gördüm. O sırada Semicenk şarkısına devam ediyordu.

*Hiç pişman değilim senin olmaktan (senin olmaktan)

Hiç pişman değilim beni kırmandan (beni kırmandan)

Doğu ikimizi de yanına çekip mikrofona yakınlaştırdığında dip dibeydik ama buraya çıkmamızın bir anlamı vardı. Selimin omzuna hafifçe vurup şarkıyı devam ettirdim.

*Bir an bıkmadım savaşmaktan (bir adım daha atmaktan)
Her an gideceksin sanmaktan (kaçamam yalnızlıktan)

Tam o anda bir çığlık koptu. 

Bütün gözler oraya döndü. 

Aslı ve yanındaki bir kaç kız etraftakilere saldırıp onları parçalamaya başladılar. 

O an izlediğim bütün bilim kurgu filmleri, kitaplar gözümün önünden geçti sanki. 

O an o mikrofona sadece tek bir şey söyleyebilmiştim. 

"KAÇIN!"

ÖLÜME BİR ADIM UZAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin