Avucum yüzümde koca kırmızı bir iz bırakmak üzereydi. Uyku isteği gözlerime yükleniyor, acıtıyordu. Karanlığın yerini bir koca bir ışık topunun alması için çabalıyordum, bu şu anlık benim için yeni bir uğraştı. uykusuz gözlerimde oluşan acı, içinde biriken su taneciklerine dönüşmüştü. Ağlıyordum.
"Ah saçmalama İzuku, kendine gel." Kendi kulağıma bile zar zor giden mırıltım hiç ikna edici değildi. Görülmemesini umduğum bir hassaslık ile gözlerimi naziklikten uzak bir şekilde silerken birinin beni fark edebileceğine ihtimal vermiyordum.
"Midoriya-sama, hiç buralı görünmüyorsunuz, sorun nedir?"
"Uykum var Shinsou-kun. Benim yerime dinlemen ricasında bulunabilir miyim? Bu gece uykumu iyi alamamışım anlaşılan."
"Tabii, siz sadece önümüzdeki bir saat boyunca uyanık kalmaya çalışın. Merak etmeyin, gerisini ben hallederim." İfadesiz mimikleri ve otoriter yapısı gerçekten hayranlık vericiydi. Yıllardır yanımda bulundurduğum tek çalışanım, en yakın dostumdu. Onunla gurur duyuyordum. Ses tonu ne kimsenin dikkatini çekmiş ne de bir başkası tarafından duyulmuştu. Her defasında kusursuzlukla hareket ederdi. Bu bile ona hayran olmam için yeterli bir sebepti.
⊹ฺ
Çocukken adını All Might koyduğum kahramanım, bana baba şefkatini veren, bana güçlü olmayı öğreten kahraman. Toshinori Yagi. Adının mezar taşının üzerine kazındığını görmeye 4 yıldır alışamamıştım.
İlk haberini duyduğumdan bu yana yaşadığım duygular bir an olsun hafiflememişti. Gün geçtikçe yokluğunun daha fazla ağırlaştığını hissediyordum. Bu çoğu zaman bende uykusuzluğa ve iştahsızlığa yol açıyordu. Shinsou'ya teşekkür etmem gerekiyordu, benim için elinden geleni yapıyordu.Toplantı sonrası Shinsou eve beraber gidebileceğimiz bir teklifte bulunmuştu. Ama mezarlığı ziyaret edeceğimden ve hemen ardından eve gidip uyuma planlarımdan bahsederek onu üzülerek geri çevirmiştim. Shinsou da alışıldık yüz ifadesiyle kabul etmiş, kendimi küçük gösterecek bir depresyon belirtisi göstermememi tembihlemişti. Ona gülümsemeyle karşılık vermiştim. İkimizde bunun zoraki bir gülümseme olduğunu biliyorduk. Yine de Shinsou'nun benim için endişelenmesini istemiyordum.
Sessiz göz yaşlarım ölümle çevrelenmiş mezarlığın içine dökülüyordu. Her seferinde bunu yaşamaktan yorulmuştum. Eğer o yanımda olsaydı, yapamayacağım hiçbir şeyin olmayacağına inanıyordum. Şimdi ise hayata karşı kaybetmiş gibiydim.
Arabama binip kapıyı sertçe kapattım. Mezarlığa gideceğim zamanlarda şoförüme izin verirdim, bu boğuk havaya benim için katlanmasını istemiyordum. Ehliyetimin de bir yerden sonra boşa gitmemesini istiyordum. Evimin yolunun yarısını tamamlamamışken hava çoktan kararmıştı. Tek elimle kravatımı gevşetirken yol kenarında bir mola verme kararı aldım, fazlaca uykum vardı ve karanlık çökmüşken uyuma arzum ateşleniyordu. Acilen beni kendime getirebilecek bir kahve almam gerekiyordu.
Küçük ve kendi halinde görünen tatlı bir dükkânın önünde durdum. Buraya ilk defa geliyordum. Yeşil kapısının üstünde büyük harflerle "Hoş Geldiniz!" yazıyordu. İçeri girdiğimde minik bir çan sesinden sonra etrafında tıpkı kapıda olduğu gibi yeşil renkle kaplı olduğunu gördüm. Her şey yeşildi, aralarda bej ve sarı renkleri de görülüyordu. Sarı ışık gözlerimi rahatsız etmiş ve gözlerimin kısılmasını sağlamıştı, bu yüzden neyin ne olduğunu seçmekte zorlanıyordum.
"Midoriya?"
"Ha, Todoroki-kun?" şaşkınlıktan gözlerimi kırpıştırdım, kendime gelmem için biraz olsun yardımcı olmuştu. Toparlanmaya çalışıp "Burada ne yapıyorsun?" diye ekledim. Lise arkadaşımın bir savcı olduğunu biliyordum, bana çok yardımı dokunmuştu, lakin onu küçük bir kafe barının arkasında görmeyi anlamlandıramamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
love n money ˖ katsudeku
Fanfiction"Senden nefret ediyorum, imzala artık şu belgeyi." diye bıkkınlıkla nefesini verdi. Dediğini gerçekleştirmek üzere kağıdı arkamdan aldım ve okumaya başladım. Kağıtta servetimin yüksek bir bölümü karşılığında pis işlerimi ona vermemi, insanları öldü...