V

82 23 13
                                    

bakin simdi hic beklemediginiz bir gecis geliyo tadattataadaaam

Elinde tuttuğu silahla yatağıma yayılan sarı saçlı, mermi bakışlı adam kendimi becermemi bekleyerek koyu kırmızı irislerini bedenimden ayırmıyordu, dilini gezdirerek ıslattığı dudakları olduğundan daha kırmızı bir hale bürünmüştü. Onun yanında yapamayacağım şeyleri sıralarken konumuz müstehcenlik kokmaya başlamıştı. Dişlerimi fırçalayacağımı ardından duşa girmeyi planladığımı söyleyeceğim zaman gözlerinin içindeki şehvet açlığını görmüş, hatta hissetmiştim, şimdi ise silahının doğrudan hedefi haline gelmiştim. Bana inanmıyordu ya da bir ihtimal bana karşı duyduğu çok farklı bir arzuydu bu.

"Tamam kabul ediyorum, eğlenceli birisin Kacchan." nefesimi verdim, benimle dalga geçiyor olmalıydı. "Şimdi gidip dişlerimi fırçalamalıyım, müsaadenle." Vakit kaybetmeden tuvalete girip kapıyı çarptım, ağlama sesimi dudağıma dişlerimi bastırarak durdurmaya çalışıyordum. Suyu tekrardan açıp yeni kurumuş yüzüme bir kez daha su tuttum. serbest kalan dudaklarım yavru köpeğin havlamasına benzer bir hıçkırık kopardığında suyu daha çok açtım, sesimi duyup beni zavallı görmesini istemiyordum. Her durumda silahını ortaya koyması alışmak istediğim bir şey değildi.

Su akıp durdu, avuçlarımın içinde oluşturduğu küçük göl yüzümü kucakladı ve beni az önceki sıcak atmosferden kurtardı. Tuzağına yakalanmam için ortaya attığı yemlere kanmamalıydım, o iyi bir savaşçı olduğu gibi aynı zamanda da çok iyi bir oyuncuydu. Bakugou'nun her şey de bir yeteneği vardı.

Temkinli hareketlerle odama geri döndüğümde ben ve ortama huzurlu bir hava veren beyaz çarşaflı yatağım dışında kimsenin olmadığını gördüm, yüzüme yeni bir gülümseme katılmıştı. Yatağımın üstüne yüzüstü atladım, beni sevindirebilmek için yeterli bir sahneydi bu. Ayaklarımı yatağın üzerine çekip elime gelen yastığı kucağıma yerleştirirken yüzümde içten bir mutluluğun yansıması vardı. Yarın için bir planım var mıydı bilmiyordum, bugün mailimi kontrol etmeyi erteleyip durmuştum. Vücudumu yatağın yumuşaklığına daha da kaptırarak kollarımı esnetip uzun uzun gerindim. Yeniden görüşmemiz uzun sürmeyecek olsa da vedamı gerçekleştirip yatağımın hışırtısıyla ayağa dikildim, laptobum çalışma masamın üzerinde kalmıştı.

"Karanlık odanın içinde tek başına ayakta ne işin var, deli misin amına koyayım?" Aniden duyduğum sesle yerimden sıçramıştım. Kalp ritmim hızlanmaya, düzensizleşmeye başlamıştı. Anlık şokla "Ne?" diye bağırmaya çalıştım fakat beni boğmak için debelenen nefesim buna izin vermedi. Daha çok can çekişiyormuşum gibi bir ses çıkmıştı.

Hızla konuşmaya girdi, aynı zamanda yeni başlayan kıkırdamasına son vermek için avcunu dudaklarına bastırıyordu. "Kayganlaştırıcı getirdim. Şu psikopat gibi davranan kadın," desibelini yüksek seviyelere çıkararak gülmeye başlamıştı. Kemikli ellerinden birini, kayganlaştırıcı tuttuğu elini, karnının üzerine yerleştirdi, bu hareketiyle beyaz tişörtü karın kaslarına yapışmıştı. "...Toga artık bizim sevişeceğimizi sanıyor." Gülmekten cümleleri birbirine karışmıştı. Boşta kalan elini ışığı açmak için kullandıktan sonra o elini de karnına götürdü. Gövdesi yere eğilirken kahkahasını durduramadığı belliydi. Kayganlaştırıcıyı gözüme sokup sallarken hâlâ gülmeye devam ediyordu.

Kaşlarım hafif çatılınca kısılan gözlerimin odağı elinde tuttuğu ambalajdı. "Evimde kayganlaştırıcı ne arıyor ki?"

Kahkahası yavaş yavaş dinerken gözlerimizi birleştirdi "Kendini becermeni beklemeye devam edeceğim." diyerek sönmeyen tutkusunu belli etti. Tek adımıyla yanımda bitmişti. Elini saçlarıma atıp kavradı ve suratıma eğilirken ensemdeki saçlarımı çekerek yüzümü kendisinden uzaklaştırdı. "Çok bekletme beni, bunu yapmanı izlemekten büyük zevk alacağım."

Dilediği şeyin mantıksız yönlerine gülümseyip avcumu pürüzsüz yanaklarına yasladım. "Burası benim evim Kacchan, kapımda bekleyen korumalarım olmasa bile bundan daha fazla güvenlik önlemim var." kırmızı gözlerinin güzelliğinin tekrar farkına vararak nazikçe gülümsedim. "Kendi evimde beni tehdit etsen bile isteğim dışı hiçbir şey yaptıramazsın." Sonunda bir cesaret gösterme fırsatını kendimde yakalamıştım. Bunu ona daha önceden söylemem gerekirdi fakat kendimi duygularıma öylesine kaptırmıştım ki beynimi dinleyemez olmuştum. Ellerinin gevşediğini, suratının mimiksizleştiğini gördüğümde yeniden kazandığımı düşündüm.

"Beni küçük mü görüyorsun sen?" ensemdeki elini boğazıma sarıp bedenimi yatağın yumuşak zeminine sertçe vurdu. Boğazımı tam anlamıyla sıkmıyordu fakat bana yukarıdan tıpkı bir artıkmışım gibi bakmaya başlamıştı.

"Küçük görüyorum dersem beni öldüreceğini söyleyeceksin, geriye tek cevabım kalıyor." Gözlerimin içinden çıkmayan kırmızılar içimi ateşe vermişti. Bana böyle bakmayı bırakmalıydı. Ani kararımla yerde hareketsiz duran bacaklarımı kaldırdım ve Bakugou'nun beline dolayıp gövdesinin üzerime yığılmasını sağladım. Beklediğimden fazla itaatkâr davranarak göğsümü göğsüne yasladı ve kayganlaştırıcıyı yere atıp ellerini belime doladı. Burnunu boğaz çukuruma sürtmeye başladığında gözlerim irice açıldı, şaşkına dönsem de ona uyum sağlamak istiyordum. Kesik nefesleri beni huylandırıyordu, kıkırdayarak kalbimi zonklatan sevgimle dikenli saçlarını okşuyordum. "Bana aşık olduğunu kabullenmemi ister misin?" burnu boş bir tuvale fırça darbeleri atıyormuş gibi omzum ve boğazım arasında dolaşıyordu, bu his tarif edilemez bir şekilde hoşuma gitmişti. Burnunu boğazıma kadar çıkarıp köprücük kemiklerimin ortasına dudağını bastırdı ama öpmedi, yalnızca bastırdı. Burnunu o noktaya getirerek sıcak nefesiyle yaladı.

Koyu gözlerini suratıma diktiğinde aşık olduğum kırmızılarının büyük bir kısmının siyahlaştığını gördüm. Arzusu onu kendinden geçirmişti, kalbimin bu andan kaçmak için çırpınan seslerini duyabiliyordum. Emindim, o da duyabiliyordu lakin susma hakkını kullanmayı tercih ediyordu.

Kollarıyla bedenimi kaldırarak yatağın biraz daha yukarısına çıkmamı sağladı, böylece kendisi için bir yer açabilmişti. Dizlerini kalçalarıma dayayıp nefesini köprücük kemiklerimden yukarıya doğru bir çizgi çizerek verdi. Kokumu ezberlediğinin farkına vardığında gözlerimi yumdum, bu anın hiç bitmemesini istedim.

Kulak mememi dudaklarının arasına hapsedip minik bir dil darbesiyle ıslaklığını hissettirdiğinde gözlerimde biriken sular canımı acıttı. Islak teması beni baştan çıkarmıştı. Nefesinin belirli bir ritmi yoktu, düzensiz ama rahatlatıcı bir tınısı vardı. Yanaklarını kavrayıp yüzüme bakmasını sağladım, hatlarını zihnime kazıyabilmek istedim. Solgun çehresinde ilk defa tanıştığım soluk kırmızı rengi onda inanılmaz görünüyordu. Yedi yıl öncesinden tek farkı hatlarının daha keskin olması ve biraz da boy atmasıydı. Gözleri, gerçekten bir ateş gibi yakıyordu. Kendine ait bir cehennemi vardı, içinde de bir seri katil yatıyordu. Dudaklarının ucu dudaklarıma değdiğinde tamamen birleşmesine izin vermeden ellerimi göğüslerine yaslayıp onu üstümden ittim, aşkımın içinde yatan güvensizlik duygusunu görmezden gelemiyordum.

Oturur pozisyona geldim. "Bana cevap vermedin Kacchan." gözlerimi yerden ayırmadan konuştum. Kısa süredir birbirimizle pekte hoş olmayan vakitler geçirsek de tek gece de tüm duygularını yitirmesini istemiyordum. Onun duyguları kesin değilken her şey fazla hızlı gidiyor olurdu. Duygularımı çoktan yenebildiğimi düşündüğümden düşüncesizlik yapıp duygularıma kapılmamalıydım.

İkimizin de sessizliğe boyun eğme vakti gelmişti, bu sessizlik bize rahatsız edici bir ortam sunuyordu. Gerginliğimi gidermek için bacaklarımı kendime doğru çekip onlara kollarımı açtım. Bu pozisyonda kendimi güvende hissettiğimi kendime inandırmaya çalışıyordum. O ise gözlerini üzerinde oturduğum yatağa kilitlemişti. Bir şeyleri sorgular gibi bir hali vardı.

"Sikeyim, tamamen sikeyim, her şeyi sikeyim." Yakalayamadığım bir hızla kapıya koşup "Seni de sikeyim." diyerek kapıyı kırarcasına kapattı.

bu kitap nerelere gidiyor nerelere

love n money ˖ katsudekuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin