🌱
Dersi dinlemekten tamamen uzaklaştığımı fark ettiğimde uyuyakalmamak için telefonumla uğraşmaya başladım. Hocanın beni görmemesi için ona iyice gizlendikten sonra instagramı açtım ve rutinim olan şeyi yaptım: Motorcu aşkımın hesabını bininci kere tavaf etmek.
Motorcu aşkım diye bahsettiğimin benden haberi olmaması umurumda değil bu arada. Ve hayır şizofren değilim.
Kendisini daha 428 takipçiyken keşfetmiş birisi olarak benimle evlenmesi gerektiğini düşünüyordum. Şimdi ise neredeyse iki bin takipçisi olacaktı ve kızlar onun hesabını pirana gibi avlamaya başlamıştı bile.
Selim Ege. Bu kadardı. Kendisi hakkında sahip olduğum tüm bilgi buydu. Soyadını bile bilmiyordum ki bazenleri acaba soyadı mı ege diye düşünüyordum ama emin değildim. Bu kadar sınırlı bilgiye sahip olduğum birisini hayatımın aşkı olarak görmem saplığımdan mı enayiliğimden mi bilinmez ama beni garip bir şekilde heyecanlandırıyordu.
Onu gerçekte görmek daha da yakından tanımak istiyordum. Ama şansıma instagram hesabında o kadar gizemli takılan birisiydi ki doğru dürüst yüzünü bile görememiştim. Kendisini arkadaşlarına kadar stalklamayı denemiştim. Gizli hesapları görüntüleyen sitelere kaydolup elin Hint hackerlarına IP adresime kadar çaldırdıktan sonra mecburen pes etmek zorunda kalmıştım. Ne arkadaşlarının hesabından ne de kendi hesabından bana hiçbir ekmek çıkmamıştı. Tek bildiğim adının Selim Ege olduğuydu. Başka hiçbir şey yok. Ki elimde olsa doğum haritasını ezberlemeyi de bilirdim de neyse.
Hocanın dersi bitirmesiyle eşyalarımı topladıktan sonra arkadaşlarıma veda edip sınıftan çıktım. Bugün sosyal pilimi sıfır hissediyordum bu yüzden sahilde dolaşmak iyi gelir diye düşündüm. Aylak aylak yürürken telefonumun bildirim sesiyle kendime geldim.
"SelimEge kendi hikayesine ekleme yaptı."
En sevdiğim bildirim. Merakla hikayesini açtığımda sadece manzara fotoğrafı olduğunu gördüğümde üzüntüden 29. serumu yememek için kendimi zor tuttum. Allah'ım bana şizofrenlik yakışmıyor ama sana şu Selim Ege kulunun yüzünü bana göstermek ne çok yakışırdı...
Depresif depresif ilerlediğim yolda sonunda deniz kenarına ulaşmıştım. Rastgele banklardan birine oturdum ve spotify'dan türkçe pop listemi açtım. Dışardan gören tripli tripli emo şarkıları dinlediğimi düşünüyor olabilirdi ama ben Hande Yener - Naber dinliyordum. Etrafımda göz gezdirirken motorcu 3-4 kişi gördüm ve aralarında hayatımın aşkı var mı acaba diye düşünüp heyecanlandım. Ben çocukları x-raylerken telefonum çaldı.
"Alo"
"Acil konum ver seri." diye darlayan Dicle'ye göz devirdim.
"Bitti mi lan dersin? Evin oradaki sahildeyim gel."
"Bitti ama bitmez olaydı. Büyük bombam var haberin olsun." Dicle'nin heyecanlı heyecanlı konuştuğunu duyup güldüm. Her zaman bana anlatabilecek bir olayı olması mükemmel bir şeydi. 7/24 beraber olsak bile asla sıkılmıyorduk çünkü kendisi sağolsun okulunun playgirlü gibiydi maşallah. Sayesinde her gün farklı bir erkonun farklı bir hikayesini dinliyordum ve gariban gibi hissetmeye devam ediyordum. Gülmeye devam ederek cevap verdim.
"Acilen yanıma uç ve yolda dayanamayıp sakın mesajla anlatmaya çalışma. Gelirken çekirdek de al." dedikten sonra vedalaştık ve telefonu kapattım.Biraz daha denizi izledikten sonra lap diye kendini yanıma atan bedenle irkildim. Dicle gelmişti. "Hayırdır dayak mı yedin bu ne hal?" dedim dalga geçerek.
"Keşke dayak yeseydim. Manyak oldum ben manyak!" diye ofladıktan sonra çekirdek paketini kucağıma doğru attı. Kendisinde bir haller vardı ama hala anlamış değildim. Doğası gereği drama queenliği de pek seviyordu o yüzden direkt ne olduğunu sormaya karar verdim.