[ biz, birbirimize eşlik edebilir miyiz? ]
-
Gün ışığı aydınlığı yaydığında al rengi penceremin önünden izlerdim resmini. Turuncuya yüz tutmuş ışık, elimdeki fotoğrafına yansıyarak güzelliğine güzellik katmak istercesine ışıldatırdı yüzünü. Gökyüzünün ve denizlerin bin bir tonunu çalmış saçları gecenin karanlığını yeni yeni terk etmekte olan ışıkta bile parıl parıldı. Ona her baktığımda yeni bir şey fark ediyor ve daha önce nasıl fark etmemişim dediğim bir ayrıntısını buluyordum. Taehyung beni her geçen yılda, her geçen ayda, her geçen haftada, her geçen gün de, her geçen saatte ve her geçen dakikada bir diğerinden daha fazla kendine hayran edebilecek kadar ılımlıydı.Dün çektiğim resmini çıkarttırmış, gün doğana kadar da izlemiştim. Bu aktivite belki de hayatımda şu ana kadar yaptığım en verimli şeydi. Gün batımının ışığında harika görünüyordu. Penceremin önündeki koltuktan ayaklanarak dolabımın önünde duran siyah sırt çantamın içine taehyungun çıkarttığım fotoğraflarını özenle koydum. Kaybolmasını istemiyorum.
Gece uyumadığım için zombi gibiydim. Gözlerim çokça acıyordu. Aynanın karşısında ayılmak için yanaklarıma ufak birkaç tokat attıktan sonra siyah saçlarımı parmaklarım yardımıyla geriye doğru tarayıp serbest bıraktığımda gözlerimin önüne düşmesine izin verdim. Kulağıma yıldız desenli küpelerimi ve ellerime birkaç gümüş yüzükle zincir bilekliğimi taktığımda güne hazırdım. Vücudumu takılarla süslemekten keyif alıyordum.
Bugün hafta sonu olduğu için annem ve babam da dahil olmak üzere hepimiz evdeydik. Hafta sonu kahvaltılarını bu yüzden sevmiyorum. Tüm yemeği zehir ediyorlar. Sadece susup yemeklerini yiyemezler mi? Şimdiden düşündükçe başım çatlıyor.
"Niye bu saatte uyanıksın?" Dolabımdaki aynamın karşısında kıpırdamadan kendime bakarken düşüncelerimi bölen jeongguk olmuştu. "Sen niye uyanıksan." Jeongguk yatakta dik konuma gelerek sırtını yatak başlığına yasladığında eline telefonunu aldı. "Saat daha 06.30 Jungkook." Aynanın karşısında dikilmeyi bırakarak dolabımdan ince bir hırka alıp giydim. Siyah sırt çantamı tek omzuma geçirip fotoğraf makinemi de boynuma astım ve kapıya ilerledim.
"Kahvaltı etmeden mi gidiyorsun?" Kapının kulpundaki elim duraksadı. Kafamı ona doğru çevirerek fotoğraf makinemi gösterdim. "Biraz kafa dağıtıp geleceğim." Her ne kadar gelmek istemesemde. Olduğu yerden ayaklanmış hemen önümde durmuştu. "Ben de geleceğim." Üstünü giymek için dolabına yürürken hemen reddettim onu. "Yalnız kalmak istiyorum." Beni duymamış gibi davranıyor ve kıyafetlerini giymeye devam ediyordu.
"Biz birlikte doğduk Jungkook. Hayatının hiçbir ilkinde yalnız değildin ve şimdi de olmanı istemiyorum. Yalnızlık sandığın gibi huzur verici bir şey değil." Üzerini bir çırpıda giymiş kolumdan tuttuğu gibi süreklemeye başlamıştı. "Jeongguk gerçekten yalnız kalmak istiyorum." Kolumu elinden kurtardığımda bana çattığı kaşlarıyla bakıyordu. "Biraz önce dediklerimi duymadın sanırım?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ma fresia | taekook
FanfictionJeon ikizleri duydukları keman sesinin sahibi mavi saçlı çocuğa ilk görüşte aşık olmuşlardı. !¡semekook ¡!uketae