1. BÖLÜM 𒋿 Kızıl Gezegen'deki İn

71 13 11
                                    

Keyifli Okumalar!

David Kushner - Daylight
Ruelle - The Other Side

Kızıl Gezegen'deki İn

𒋿

Saatin akrebi yüreğimi çoktan zehirli parmakları arasına almıştı. Yelkovan kalbim gibi hızlı bir şekilde atıyor, durmak bilmiyordu. Ve yine aynısı oluyordu.

Bir… Nefes.
İki… Ver.
Üç… Tekrarla.

Tik tak, alarm ötüp kalbimi tekliyor, ruhum sıkışıyor.

Avucumu sol göğsümün üzerinden kalbime bastırıyordum. Sanki bunu yaparsam geçecek, iki göğsümün arasına kazınmış olan neşterli dikiş izim kaybolacaktı, yara izini saklamak için kıyafetlerimi ona göre seçmeyecek ve artık kahve içmemezlik yapmayacaktım.

Keşke bunun bir yolu olsaydı. Her yaş günümde mumları üflerken bu dileği dilerdim, dileğim kabul olmasın diye en güzel mumlardan seçerler bu yüzden üflemek istemez, yanışını izlerdim.

Kaburgalarımın içinde yaşamamı sürdüren o hayati organ can çekişiyordu, atmıyordu. Çeşitli ilaçlar belli bir süre sonra değişiyor, iştahımı kesiyordu. Aynı zamanda her saplanan acı kaburgalarımı kesiyor dışarı çıkmak için yalvarıyordu, günün birinde kaburgalar kesilecek, kesikler canıma batacaktı. Bana can veren yürek artık bir zehrim olacaktı.

Ben Akis Birkan.

İçimde zamanlaması olmayan bir bomba taşıyordum, soluklarım kesilene dek kendi hikâyemin başrolü bendim.

Odamın kapısı hızla açıldığında korkuyla bakışlarımı kapıya çevirdim. Kibarca tıklanıp açılmaz mıydı bir genç kızın odası? “Ne diye tutukluluk yaptı o saatin yine?” Otoriter sesi odamın her yanını kapladı, ruhuma çok yabancı ama bana çok tanıdık o kişiye baktım. Annem.

İçeri girdi ve yatağımın üzerinde doğrularak oturan bana doğru yaklaştı. Saten çarşafların şortumun açık bıraktığı çıplak bacaklarıma teması tüylerimi ürpertmişti. “Kambur durma,” diyerek omuzlarımdan sertçe tutup beni doğrulttu. “Geçmiyor,” diye fısıldamıştım. Ne zaman geçecekti?

“Beni ilgilendirmiyor. Haftaya doktor randevunda şikayetini ona anlatırsın,” dedi buzdan farksız olan sesi ile. “Peki.” Acıyla yüzümü buruşturmuştum. Aldığım her nefes içeriye bir sancı gibi saplanıyordu. Havalar soğuduğunda bu daha çok oluyordu, soğuk havaları sevmeme rağmen bu ağrının baş göstermesi nedeniyle nefret ediyordum aynı zamanda, yaşanmıyordu. Hiçbir şekilde yaşanılmıyordu.

“Akşam yemeği yiyeceğiz, duşunu al ve aşağı gel. Dikkat çekmek için böyle kıvranmana gerek yok.” Kapının kulpunu kavrayarak açtı, bu hareketiyle ben de ayağa kalkmıştım.

Dikkat çekmek için mi? Gülmek istemiştim, bunu en iyi o biliyor olmalıydı.

“Bana böyle bir şeyi nasıl dersin?” Soruma cevap vermeden tüm umursamazlığını konuşturup odamdan çıkmıştı. Genelde aile kavramı evin içinde yoktu daha doğrusu hiçbir yerde yoktu. Herkes her zaman bir yerlerdeydi; fakat o sofraya zamanında oturulur, yemek yediğinizi sanarken birçok şey yer ve yutamazdınız. En azından benim için bu böyleydi. Babam sofrada Birant ile holding işlerini konuşur annem ile İzel de konuşmaya dahil olurdu. Ben… Ben ise pek bir şey söylemezdim, hatta bir söz söylemek için bin defa düşünmem gerekirdi. İzel daha çok arkadaşları ile takılmayı sevse de mirasın bir gün bana kalma ihtimalinden bile o kadar rahatsız oluyordu ki çoğunlukla vaktini holdingde geçiriyordu. Onun için üzülüyordum. Birant ile İzel benden üç yaş büyük ikiz kardeşlerimdi. Ablam ve ağabeyim. Birbirlerinden çok farklılardı, İzel buz gibi Birant çok sıcakkanlıydı ve bana karşı bu evdeki herkesten daha sıcakkanlı olan tek kişiydi. Birisi daha vardı en büyüğümüzdü; fakat o buralarda olmayıp hiçbir bağımız yokmuş gibi davrandığından onu düşüncelerimde barındırmak bile istemiyordum.

ASİLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin