"demek kim'in arkadaşı olan zavallı sensin. zekiye de benziyorsun aslında, ne işin olur senin lanetli bir ucubeyle?"
"pardon? taehyung muymuş ucube olan? siz onu tanımıyorsunuz belli ki, çünkü ucube olmanın yanından bile geçmeyecek biri o. sizin kirli kalbinize rağmen tertemiz kalmayı başarmış, asıl sizsiniz ucube olan!"
evet, jimin gerçekten de kafayı yemişti. sonlara doğru yükselen sesi sıyırdığının kanıtıydı.
eğitmenimin yüzüne baktığımda gördüğüm kasılan çenesiyle jimin'in kolunu çekip arkama aldım. itiraz nidaları bırakmasını önemsemeden luna'ya döndüm. kısık sesle konuşmaya çalıştım çünkü bu saçma sapan kafedeki herkes tiyatro izliyormuşçasına gözlerini üzerimize dikmişti.
"dikkat çekiyoruz, çıkalım öyle konuşalım. arkadaşım da evine gitsin."
"hayır, buraya gelmek gibi bir aptallık yaptıysan bedelini ödemeden sıyrılmayacaksın."
dumura uğramış yüz ifademle başımı eğdim ve sakin kalmaya çalıştım. arkamda çırpınan bir jimin vardı ve gerçekten ona hakim olmak çok zordu.
"bana bak eğitmen parçası, ben biraz daha sinirlenmeden şu kapıdan çekip git yoksa gerçekten taehyung'un hatrı falan dinlemeyeceğim."
jimin'in söyledikleri üzerine susması için ona işaret vererek arkamı döndüm ki ben ne olduğunu anlayamadan jimin önüme geçip topraktan bir bariyer yaptı. şaşkınlıkla bariyerin önüne baktığımda olayı anlamıştım, eğitmenim üzerimize elektrik akımı göndermişti. tabii bu sırada kafedekiler çığlıklarla dışarı kaçışıyordu.
"delirdin mi sen?"
kısık ve şok olmuş bir sesle eğitmenime yönelttiğim soruyu sanırım bir tek ben duymuştum, zira ne eğitmenim dönüp bakmıştı ne de jimin.
"hah, bana meydan mı okuyorsun seni küçük?"
"yaşlara takıldığımızı bilmiyordum, teyze."
karşımdaki ikili birbirine laf atarken ben gerçekten neler döndüğünü kavrayamıyordum. anlamaz bakışlarımı eğitmenime çevirdiğimde bir akımı daha jimin'e gönderdiğini gördüm. hızla jimin'in önüne geçecekken o, bir bariyer daha dikip kafenin tavanındaki bir çıkıntıya sarmaşık attı ve onunla birlikte yükselip eğitmenimin üstüne yüzlerce yaprak yağdırdı.
bu çocuğun içinden ne çıkmıştı böyle?
"jimin!"
"kaç taehyung, kaçsana oğlum!"
jimin bana seslendiği sırada kafenin önünden gelen anons ve siren sesleriyle üçümüz de odağımızı kapıya dikmiştik.
şimdi bittim işte.
jimin, sarmaşığından süzülerek aşağıya indi. eğitmenimse kısa bir küfür savurup koluma yapıştığı gibi kafenin dışına çıkarttı beni, tabii bu sırada jimin bizi takip ediyordu.
"bu çocuk lanetli. devlet gözetiminde ve koruması var, yine bir kriz geçirdiği için böyle tatsız bir olay yaşandı. tekrarlanmayacağını size temenni ederim."
işte, eğitmenim buydu. beni herkese canavarmışım gibi tanıtır ve işin içinden sıyrılırdı. bense söylediklerini yedirmeye çalışarak günlerimi harcardım.
_
"ben kontrolümü kaybetmiyorum! ben canavar değilim, ben güçsüz değilim! sen benim adımı böyle lekeleyemezsin!"
"bağırmayı kes!"
"bağırtma o zaman!"
eve geldiğimiz gibi çantamı ve üzerimdeki hırkayı salonun bir köşesine fırlatmış ve sinirle eğitmenime bağırmaya başlamıştım. bu konuda oldum olası sakin kalamıyordum çünkü, sikeyim, beni bir ucube olarak tanımlamasına nasıl sessiz kalabilirdim?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
curse | tk
Fanfiction"kaçmanın çözüm olmadığını sen öğretmiştin oysa." - taekook fanfiction.