"jungkook!"
kontrolsüzce gönderdiğim akımdan son dakika kenara çekilerek kurtulan jungkook, düşmekten kaçınanamıştı. gözlerim hissettiğim korkuyla büyürken koşar adımlarla jungkook'un yanına geldim. kalçasının üstüne oturur hâlde düşmüştü ve kollarını yere sabitleyerek kendisini desteklediği için kafasını vurmadan durabilmişti. canının yandığını belli eder şekilde tıslayıp gözlerini kapatarak başını geriye attığında ben de yanına oturmuştum çoktan fakat ne yapacağımı bilmiyordum. ellerim zehirli gibiydi şu an ve ters bir şey yapmaktan çok korkuyordum.
"özür dilerim, iyi misin? jungkook bana bak, özür dilerim!"
"iyiyim taehyung, sakinleş."
oturduğu yerden kalkmadan doğrulup düzgün bir pozisyona geldi. iyiyim derken bile yüzünü buruşturmasından asla iyi olmadığını anlayabiliyordum. yere yasladığım dizimin ıslandığını hissedince bakışlarım anlık olarak zemine düştü, buzlar eriyordu. bu buz elementimin etkisinin geçtiğinin habercisiyken ayaklandım. sırada neyin olduğunu bilmemek beni çok korkutuyordu.
"sen lanetlisin."
kapı tarafına ilerlediğim sırada jungkook'un söylediği şeyle adımlarım duraksadı. yutkunurken yumruklarımı sıktım ve jungkook'a dönmeden konuştum.
"bu kelimeyi kullanma."
derin derin nefesler alırken cidden sakinleşmeye çalışıyordum, olduğum en sakin hâlimdeydim. arkamdan jungkook'un da ayağa kalktığını işittiğimde daha rahat nefes alabilmek için maskemi çıkardım ve ellerim arasında büzüştürdüğüm esnada jungkook'a döndüm. bu, onun karşısında ilk defa maskesiz kaldığım andı.
yanağımda küçüklüğümden beri yer etmiş olan çene kemiğimden başlayıp gözlerimin altında son bulan çizgi şeklindeki silik yaramı ilk gördüğü andı.
"sen-"
"köşeye geç ve kendine bir kalkan yap jungkook."
kaşları çatılırken başını hayır anlamında sallayıp bana doğru bir adım atmasıyla nefesimi tuttum.
"hayır, taehyung, ruh eşiyiz zarar vermezsin bana."
"jungkook az önce ne oldu görmedin mi?"
sesim yükselirken aynı anda kaldırdığım elimden bir elektrik akımı daha çıkıp duvara isabet etmişti. büzüştürdüğüm maskemin külleri yere dökülürken duvar çatlamıştı fakat element geçirmez oldukları için bu çatlak çok büyük sorun teşkil etmiyordu.
jungkook'un gözleri duvara ilişirken sesli bir şekilde nefesimi verip titreyen bacaklarımla yere, dizlerimin üzerine çöktüm ve yüzümü ellerimin arasına saklayıp ağlamaya başladım. kontrolümü sağlayamıyordum.
birkaç kırılma ve çatlama sesi duyduğumda etrafıma elektrik akımı yaydığımı ve bu akımın da odadaki cam eşyalara zarar verdiğini anlamıştım ama sakinleşemediğim için bir şey yapamıyordum. ellerime gömdüğüm başımı kaldırıp jungkook'a baktığım esnada odanın karardığını ve onun tavana baktığını fark ettim. refleks olarak ben de başımı tavana çevirdiğimde bütün tavanı kaplamış gri bulutları gördüm. hava elementim ve elektrik elementim aynı anda aktif olmuştu.
nefesim kesilirken odanın içinde çakan şimşekle irkildim ve başımı eğerek kollarım arasına aldım, bu sırada hissettiğim farklı bir enerjiyle kollarımı kulaklarımdan çekmeden jungkook'a baktım.
parlıyordu.
o da kendi elementini kullanmaya başlamıştı şimdi. gri saçları güneş gibi parlarken kapattığı gözleriyle odaklanmaya çalıştığını anlamıştım. şaşkın bir şekilde ne yapacağını izlerken o havalandı ve gözlerini açtı. hafif sarıya çalıyordu göz bebekleri.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
curse | tk
Fanfiction"kaçmanın çözüm olmadığını sen öğretmiştin oysa." - taekook fanfiction.