Kim Taehyung
Karşısın da gördüğü sarhoş adam ile ne yapacağını şaşırmıştı. Adamın sarhoş olduğu, ayakta duramamasından ve sokak lambasının altında oldukları için az çok görünen kırmızı gözlerden anlaşılıyordu.
"Hey minik, annen sana bu saate kadar dışarıda olmaman gerektiğini, söylemedi mi?" Ne demeliydi Taehyung?
Kaçıp gitmeli miydi? "Hey sağır mısın, sana diyorum!" Kesinlikle kaçmalıydı.
Saat çok geç olduğu için bulundukları yerde kimse yoktu. İşin kötü tarafı ise Taehyung buraya ilk kez geliyordu ve nereye gideceğini bilmiyordu. Ama bunu şu an düşünemezdi.
Çünkü karşısın da salak bir sarhoş vardı ve kokusu ise iğrençti. Çok geçmeden hemen yürümeye başladı. Adam Taehyung'tan yaşca büyük ve cüsseliydi biraz. O yüzden, sarhoş olsa bile ona yetişe bilirdi.
Öyle de oldu. Taehyung bacakları titremesine rağmen koşmaya çalışıyordu. Adamla biraz mesafeleri vardı. Arkaya bakmaya korkuyordu hem de, eğer arkaya bakarsa yavaşlayacağını da biliyordu.
"Dur! Dur dedim sana küçük sürtük." Taehyung artık ağlamaya başlamıştı. Zayıf bedeni bu kadar şeyi kaldıramazdı.
Olduğu yerde tökezlemeye başlamıştı. Kaçmaya devam ederken bilmediği sokaklara giriyordu. En sonunda artık kaçamayacağını anladı.
Her şeyi boşverip ölücekti. Çünkü adam onu o kadar koşuşun ardından sağ bırakmazdı. Adamın bağırışlarından ve tehtitlerinden bu ap açık ortadaydı.
On dakika daha koşmaya devam etti. Sonun da gerçekten pes etmeyi düşündü. Artık sokakta sadece kendi ayak seslerini duyduğun da yavaşladı fakat hâlâ arkasına bakmaya korkuyordu. Son kalan cesaretini de toplayıp arkasını döndüğünde ise adam yoktu.
Etrafa daha dikkatli baktığında ise evet, gerçekten yoktu. Artık korkudan değil de sevinçten ağlıyordu. Oysa çoktan ölmeyi kabullenmişti. Adamın artık pes edip, bir yerlerde sızdığını düşünüyordu.
Yürümeye başladı, ayakları zonkluyordu. Elini cebine atıp saate bakmak için telefonu aradı. Ama yoktu diğer cebini de aradı orada da yoktu. Elini yüzüne kapayıp, yere çöktü adamdan kaçarken düşürmüş olmalıydı.
Sabaha kadar o yere çöküp kalmak istedi, ama bunu bir çözüm olmadığının farkındaydı. Bu yüzden yeniden yürümeye başladı.
Gözleri dolmuştu bacakları gibi alt dudağı da titriyordu artık. Soğuktan ve ya korkudan değil, birazdan ağlayacak olmasından.
Bir evin önünde durdu. Büyük bir evdi ve yanında ki diğer evlerde öyle, zenginlerin mahallesi gibi bir yerdi burası. Taehyung önünden bile geçemezdi buranın.
O evin önüne, kaldırıma çöktü. Ağladı, hıçkırdı ve yine ağladı. Bu döngü böyle devam etti biraz. En sonunda önünde oturduğu evin kapısı açıldı.
Bunu duyan Taehyung hemen yüzünü silmeye çalışıp topallıyarak, zorla da olsa kalktı. Evin sahibin yüzüne bakmaya utanıyordu. Ne diyeceğini bilemiyordu, hatta bir an hiç bir şey söylemeden kaçmayı bile düşündü.
Ama belki yardım edebilirdi ona kim bilir. Kafasını kaldırdı evin sahibi o adamdı!
Onu kurtaran adam Jeon Jungkook. Sevinmişti, ama bu durumu nasıl açıklayacağını bilmiyordu. Jeon, sorar gözlerle ona bakarken karanlıktan yüzünü seçemiyordu.
Bahçenin ışığını açtı böylece onun yüzünü rahat göre bilecekti. Biraz daha yaklaştı Taehyung ise karanlıkta bile o gözleri tanıdı hiç unutmamıştı ki zaten.