"Efendim, istediğiniz evraklar." Dedi taehyung'un büyük bir korkuyla baktığı adam, elindekileri masaya bıraktı ve saygıyla eğilerek az önce ki yerini aldı.
Yeniden bakışları taehyung'a dönerken tae panikle jungkook'a bakmaya başladı. Jungkook umursamaz bir şekilde işini yaparken aniden o'na dönmüştü.
Çatık kaşları ile o'na bakarken bir sorun olduğunu anlamıştı. "Tae sütünü neden içmiyorsun?" Az önce ki sorusunu umursamadan, tüm utangaçlığını bir kenara koydu.
Ayağa kalktı ve yavaşca jungkook'un olduğu masaya yaklaşmaya başladı, o adama bakmamaya çalışırken bakışlarının üzerinde olduğunu hissediyordu.
Gerginliği artarken jungkook her adımında o'nu izliyordu, yanına gelerek o'na üstten bakmaya başladı.
"Bir sorun mu var?" Dedi sesi biraz sert çıkarken, boğazını temizledi ve karşısında ki çocuğun sözlerini dinlemeye başladı.
"Bu adam ne zaman gidecek?" Dedi hafif o'na eğilerek fısıltı şeklinde konuşmuştu, jungkook ister istemez konuştukca büzülen dudaklara bakarken son anda kendine gelebilmişti.
Hiç tereddüt etmeden sert bir sesle "Çık dışarı." Dedi, adam bir şey anlamadan dışarı çıkarken taehyung derin bir nefes verdi.
"Neden o'nu istemediğini söylemek ister misin tae?" Kendisine sorulan soru ile stres yine bedenini ele geçirirken jungkook ayağa kalktı ve biraz uzakta, taehyung'un odaya girdiğinde beri görmediği küçük tabureyi alarak yanına koydu.
"Otur ve anlat." Taehyung kaçış yolu olmadığının farkındalığıyla tabureye oturdu, şimdi jungkook o'na üstten bakıyordu.
Jungkook o'nu beklercesine otururken konuşmaya başlamıştı. "Ben sizin evinize gelmeden önce bankta oturmuştum, sonra sarhoş bir adam peşime takılmıştı. Ama bir süre sonra sızıp kaldı, bende dinlenmek için sizin evinizin önünde oturdum-ama yemin ederim sizin olduğunun bilmiyordum.".
Sonlara doğru sesi biraz yüksek çıkmıştı ve ellerini sallamaya başladı kendini açıklamak için. Paniklediğini gören jungkook kendi ellerini çocuğun havada salladığı ellerin üstüne koydu.
Yatıştırıcı bir sesle "Ben sana inanıyorum." Derken taehyung'un gözleri dolmuştu, boğazında bir yumru varken nefesini tutmuştu, ağzını sıkıca kapatmıştı.
Yoksa sesinin titreyeceğini ve konuşamayacağını biliyordu. Dolu ve kızarık gözler ile adama bakarken jungkook ne yapacağını bilmiyordu.
"Hayır, bunu bana yapma." Hayıflanması taehyung'un ağladığı için değildi, karşısında ki çocuğun ağlamasını sevmediği içindi.
Taehyung son gücüyle "Biliyorum, özür dilerim." Derken ne dediğini bilmiyordu ve bu kelimeleri söylerken cümlesinin sonunda derin bir nefes aldı.
Jungkook oturduğu koltukta taehyung'a tam dönerek kollarını açtı. "Gel buraya ağlak çocuk." Taehyung eli ile göz yaşlarını silerken jungkook'a doğru adımladı.
Jungkook belinden tutarak kendisine yaklaştırdı, şimdi taehyung dizlerinin arasındaydı. Saçlarını beceriksizce okşamaya başladı.
Normalde olduğu bir ortamda bir çocuk ağlarsa hemen o alanı terk etmek isterdi ama şimdi, kollarını arasında on sekiz yaşında ki bir çocuğun saçlarını severken tüm düşünceleri yıkılmıştı.
"Göz yaşların, sinir bozucu." Ne dediğinin farkında değildi, sadece saçlarını okşarken bir yere dalmıştı. Taehyung'un nefesleri düzensizleşirken diğer elini sırtına atıp, sıvazladı.
Jeon jungkook şuan her şeyden önce gelen işini bırakmış, çocukla ilgileniyordu. Lakin bunun farkında değildi.
Tüm düşünceleri yıkılırken, o sadece taehyung'un saçlarını okşuyordu.
Artık kollarının arasında ki beden sakinleşmişti, elleri de okşadığı saçı ve beli bırakmıştı.
Taehyung'u koltuk atlarından tuttu ve kendinden biraz uzaklaştırarak yüzüne baktı, çocuğun gözleri ve yanakları ağlamaktan kızarmıştı.
Ara sırada burnunu çekiyordu böylece üstünde ki benin haraket etmesini sağlıyordu, tatlıydı. Kim taehyung gerçekten tatlı bir çocuktu. Bunu kabul ediyordu.
"Şimdi sakin misin?" Ne soracağını bilemezken aklına ilk geleni söylemişti, şuan karşısında on sekiz değil beş yaşında bir çocuk vardı.
Taehyung kafa sallamakla yetindi sadece, tekrar eski yerini yani jungkook'un yanında ki tabureye oturdu. Koltukta oturmakta iyiydi, fakat jungkook'a daha yakın olmak istiyordu.
Yaptığı işi merak ediyordu hem de, tabureden dolayı boyu biraz daha kısa kalıyordu. Bu yüzden parmaklarını masaya koydu ve hafif başını kaldırarak masada ki eşyalara göz gezdirmeye başladı.
Jungkook o'nun bu tatlı çabasını gördü, sanki az önce içli içli ağlayan o değilmiş gibi davranıyordu.
Kendisine bir kahve söylerken taehyung'a da sormuştu fakat o istememişti, yeniden işinin başına dönerken taehyung parlak gözler ile o'nu izliyordu.
Bu adama hayranlığını bir kez daha belli ediyordu, bilgisiyarda bir şeylere bakıyor yeniden kağıtlara anlamadığı şeyler yazıyordu.
Fakat yazısının güzel olduğu tartışılmaz bir gerçekti. Her ne kadar o'nu böyle izlemeyi sevsede muhabbet etmek istiyordu onunla ama işinide bölmek istemiyordu.
Sekreter kahvesini getirdikden sonra çıkmıştı, jungkook kahvesini içerken oldukca tepkisizdi.
Hayatı boyunca kahve içmemişti, nasıl olduğunu merak ediyordu. Çekinsede karşısında ki adama sorusunu sordu.
"Bende tadına bakabilir miyim?" Jungkook ilk önce ona baktı, bakışlarından hiç bir şey anlamasa da redd edeceğini düşünmeye başladı.
Fakat jungkook o'nu şaşırtarak kahveyi önüne koydu ve kulplu tarafını o'na doğru çevirdi.
Kahvenin sıcak olduğu dumanlarından belliydi, bunu umursamamaya çalışarak iki eliyle tuttu ve bir yudum almayı başardı.
Ağzına yayılan acı tad ile yüzünü buruşturdu, dilini çıkarırken öğürmek sesleri çıkarmıştı.
"Bu zehir gibi bi' şey." Dedi ağzıyla elini silerken, jungkook o'nun tepkisiyle kendisine bakarken dudağının kenarında ki kahveyi gördü.
Eliyle silerken kaçırmıştı o'nu tekrar gözlerine bakarken taehyung'un kahveye baktığını gördü.
"Sana sıcak çikolata söylerim." Dedikden sonra baş parmağı ile dudağının kenarında ki kahveyi sildi.
Taehyung dudağının kenarında ki baskı ile şaşırırken, jungkook sanki o'nu daha çok şaşırtmak istiyormuş gibi sildiği baş parmağını emmişti.
Hiç bir şekilde iğrenmeden hemde, problem ise kendisi arkadaşlarıyla bile temas sevmezken. Bu çocuğa karşı yine bir duvarını yıkmıştı.
-son-
~ 《 jungkook bir salvatore 》~
