"Birazdan adamlar gelecek, sen sadece yemeğini ye tamam mı?" Dedi taehyung'u tembihlerken jungkook.
İş görüşmesi için restorana gelmiştiler ve tabii ki de taehyung'u yanında getirmişti. Taehyung usulca kafasını sallarken jungkook'u izliyordu, içinde ki heyecan duygusu çoktu.
Gelecek adamların ondan soru sormamasını umuyordu, yeni insanlarla konuşmada hiç iyi değildi. Heyecanlı bir şekilde beklerken jungkook'un ayağa kalkmasıyla o'da kalktı.
Neden kalktığını anlamazken bekledikleri adamların geldiğini hatta jungkook'la el sıkıştıklarını gördü.
Kendiside saygı amaçlı eğildikden sonra yerlerine geçtiler ve oturdular. Taehyung adamları incelemeye başladı, diğeri jungkook'un yaşlarındayken diğeri ise daha büyük görünüyordu.
Oysa o daha yaşlı ve göbekli kişileri bekliyordu, izlediği dizilerde iş adamları böyleydi. Ancak bu kişiler jungkook kadar olmasada yakışıklıydılar.
Bir garsonun onlara taraf geldiğini gördü, diğerleri menüye bakarken taehyung ne yiyeceğini bilmiyordu.
Burası oldukça lüks bir yerdi, ki menüye baktığındaysa hiç yemediği yemeklerin isimlerini gördü.
Kendisi ne yiyeceğini bilemezken garson çoktan siparişleri almaya başlamıştı bile, herkes yemeğini söyledikden sonra taehyung'a sıra gelmişti.
Garsonun soru sormasıyla bakışları jungkook'a dönmüştü hemen, jungkook garsona dönerek "Chicken chasseur." Diyerek garsonu cevaplamıştı.
Garsonun gitmesiyle adamlar yeniden iş hakkında -taehyung'un kesinlikle anlamadığı şeyler- konuşmaya başlamıştılar.
Taehyung bir süre onları dinlemeye çalışsada anlamadığı için pes etmişti, fakat sıkılıyordu da.
Elini çenesine yaslamış bir şekilde masayı izlerken jungkook'un ona dönmesiyle döndü.
Elini cebine attı ve telefonunu çıkararak o'na verdi. "Şifresi iki bin dokuz yüz on üç." Dedi ve yeniden telefonla konuşmayı bitiren müşterisine döndü.
Taehyung şaşırmış bir şekilde ekranı açık olan telefona bakarken içindeki karmaşık duyguları susturamıyordu.
Hızlıca söylediği şifreyi girdi ve kilidin açılmasıyla siyah duvar ekranıyla karşılaştı.
Oysa kendisinin duvar ekranında kedi resmi vardı, çok kurcamaladan telefona bakmaya başlarken hiç oyun olmadığın fark etti.
Zaten beklemiyordu da. Kendisinin telefonunda ise dört ya da beş oyun vardı, telefonunu kaybedinceye kadar.
Galeriye ve ya diğer şahsi şeyler olan uygulamalara girmiyordu ama aklından oyun indirme düşüncesinide geçirmeden edemiyordu.
Jungkook'un kızmasındanda korkuyordu, sormaktan zarar gelmez düşüncesiyle yanında oturan adama biraz daha yaklaşarak hafifce takım elbisesinin kolunu çekiştirdi.
Jungkook o'na dönerken diğer adamlarda dönmüştü, dikkatlerin üstünde olmasıyla gerilirken jungkook durumu fark etmiş gibi boğazını temizleyerek konuştu.
"Evet, ne oldu?" Tae çekinerek kulağına yaklaşarak kısık ses tonuyla sorusunu sordu. "Acaba telefonuna oyun indirebilir miyim, sadece bir tane merak etme."
O'nun bu masum sorusuna karşı jungkook kafasını salladı ve ardından kulağına hafif eğilerek konuşmayı devam ettirdi. "İstediğini indir, paralıda indirebilirsin. Kredi kartının şifresi üç yüz on yedi."
Cümlenin sonunda yeniden adamlara dönerken taehyung'u yine şaşırtmayı başarmıştı. Paralı oyun indirme fikri kulağa harika geliyordu, paralı oyun indirememişti hiç bir zaman.
Hevesini belli etmeden uygulamaya girdi ve sadece iki oyun indirdi. Bu kadar yeter diye düşünüyordu, ki oyunlar indirilene kadar yemekler gelmişti.
Önüne konan yemek ile elini nereye koyacağını bilemezken eline uzatılan çatal ile elin sahibi jungkook'a döndü.
Yüzüne bakıyordu, çok bekletmeden hemen elindeki çatalı aldı masada ki adamlarında yediğini görmesiyle o da yemeye başladı.
Tadı güzeldi ama evde kendi pişirdiği rameni tercih ederdi. Sırf bu yemeği yemek için bu kadar para vermezdi kesinlikle.
Yeterince doyduğunu düşündükden sonra ağzını silmek için peçete arıyordu ki o'na uzatılan peçete ile aramasına gerek kalmadı.
O'na peçeteyi uzatan kişi tabii ki jungkook'tu. Bir taraftan peçeteyi verirken diğer yandan da adamlarla konuşuyordu. Onunla bu kadar ilgilenmesi çok hoşuna gidiyordu, ona telefonunu vermişti. Üstelik istediği oyunu da indirebileceğini söylemişti.
Bunlar taehyung için çok özel şeylerdi. Yani kim sadece iki gündür tanıdığı bir çocuğu sırf istemediği için çalışanını kovardı değil mi.
●
Taehyung için sıkıcı geçen bir yemeğin ardından sonunda evlerine gidebilmek için kalkmışdılar.
Lüks restoranın önündeydiler şuan jungkook adamlarla vedalaşırken kısa kesmeye çalışıyordu. Çünkü hava soğuktu, kendisi üşümüyordu fakat taehyung üşüyebilirdi.
Bu gerçeği göz ardı etmeyerek çabuk vedalaştılar ve arabaya bindiler. Bindikleri gibi hemen ısıtıcıyı açtı jungkook, taehyung ise uyumamak büyük bir mücadele veriyordu.
Soğuğu sevmezdi hemen uykusu gelirdi ve soğuktan sıcağa geçince mayışmıştı. "Yarın sana bir telefon alalım."
Göz kapakları ile savaşını jungkook'un sesi böldü. Tam dinlemediği ve anlamadığı için ağzından bir "hıh" sesi çıkardı.
Uyku ile uyanıklık arasındaydı o yüzden belirsiz bir şekilde "Efendim?" Diyerek düzeltti. Jungkook pür dikkat yolu izlerken sözünü tekrarladı.
"Sana bir telefon alalım diyorum, okula gidince haberleşmek için lazım olacak." Sadece kafa sallamak ile yetindi ayık olsaydı kesinlikle bir şok geçirebilirdi.
Ama şuan tamda olanları algılayamıyordu. O yüzden çok geçmeden kendisinu uykunun kollarına bıraktı.
O'nu yatağına taşıyan kişi ise tabii ki jungkook'tu.
-son-
~ 《 bir haftanin sonunda bitirdim bu bolumude》 ~
