Şimdiden sıkılmaya başlamıştım. İnsanların, özellikle de benden yaşça büyük insanların konuşmalarından hep çok sıkılmışımdır. İlgimi çeken hiçbir şey konuşulmuyor.
Babam arada bir bana buradaki çocuklarla konuşmam için mesaj atıyordu. Ben ise ona görüldü atıyordum.
Onlarla konuşmaya niyetim yoktu. Yaşlıların sıkıcı konuşmalarını dinliyormuş gibi davranacak, yemeğimi yiyecek ve buradan defolup gidecektim. Sadece şu boş gece bitsin diye bekliyorum.
Tek istediğim Daegu'ya geri dönmek.
Tam sıkıntıdan bayılacaktım ki birinin bana seslendiğini duydum. Bu ev sahibi olan kadındı.
"Eee Seungcheol'cuğum, sen ne okuyorsun?"
Elimde tuttuğum telefonumu dizime koyup kadına döndüm. "Üniversiteyi geçen yıl bitirdim. İşletme ve Kamu Yönetimi okudum."
Kadın bana gülümsedi. "Aah öyle mi?! Ne güzel! Daha genç olduğunu düşünmüştüm!"
Ailem ve diğer aileler gülerken ben de zorla gülümsedim. Aslında hiç komik değildi. Normalde bana daha büyük gösterdiğimi söylerlerdi.
Yemeklerimizi bitirdikten sonra sonunda eve gideceğimiz için sevinirken ev sahibi adam kahve içeceklerini ve daha yeni geldiğimizi, gitmemize izin vermeyeceğini söyledi.
Sinirden sandalyemi sıkarken ev sahibi çocuk bana seslendi. "Hyung, biz de o zaman şu tarafta oturalım hadi."
İşaret ettiği yere onlarla beraber yürürken kendimi şuradaki havuza atıp boğmak istiyordum. Ve evet, kocaman bir havuz var... Hayır ağlamayacağım.
Bana oturmamı söylediği armut koltuklara otururken adını bile bilmediğimi fark ettim. Konuşmaları pek dinlememiştim açıkçası.
Herkes oturduğunda konuşmalar başladı kendi aralarında. Yakın oldukları belliydi.
Ev sahibi çocuk ellerini birbirine çırptı ve herkesi susturdu.
"Gençler biraz sessiz olalım! Seungcheol hyung sizin boş konuşmalarınıza alışık değil."
Gözleri garip bir çekiklikte olan bir çocuk bağırarak konuştu. "Ya! Mingyu! Ölmek mi istiyorsun? Ha?!"
Ev sahibi çocuğun adının Mingyu olduğu öğrenmiştim. Bu da bir gelişmeydi.
"Hayır Soonyoung hyung, ölmek istemiyorum. Boş konuşuyorsun. Yalansa yalan de."
Garip gözlü çocuğun da adı Soonyoung'muş. Pekâlâ. Geriye kaldı 10.
Kabullenmek istemesem de şu sarı saçlı çocuğun adını merak ediyordum.
"Yalan be! Ayrıca kaç kere dedim sana, bana Hoshi de diye."
Ayaktayken baktığım, boyu kısacık olan çocuk konuştu. "Adın Hoshi değil ama."
Hoshi ya da Soonyoung, adı her ne ise, sinirle ofladı. "Ne olmuş yani Jihoon? O zaman Dino'ya da Dino demeyelim yani. Olur mu hiç sence?"
Jihoon'u da öğrendim. Ayrıca eliyle gösterip Dino dediği çocuğa baktım. Adı gerçekten bu muydu? Çok saçma.
"Ya yemin ederim çıldıracağım! Hyung adım Dino değil zaten.!Chan ya Chan! Seungcheol hyung sen Soonyoung hyunga bakma kendince saçmalıyor. Benim adım Dino değil, Chan."
Onu başımı sallayarak onayladım. Tamam adı Dino değilmiş. Çok saçma gelmişti zaten.
Tatlı görünümlü bir çocuk kahkaha attı. "Ama Dino demek daha güzel."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
our dawn is hotter than day | jeongcheol
FanfictionSeungcheol, ailesinin büyük ısrarları sonucu farklı bir şehre taşındığında, Jeonghan ve arkadaşlarıyla tanışır. 7teen | seungcheol - jeonghan 290723 -