7. kissing the wound

148 21 8
                                    

Kaçıyordum.

Hem de iki gündür.

Evet, ben Choi Seungcheol, hayatımda ilk kez birinden, utandığım için kaçıyordum.

Bu iki gün boyunca Jeonghan ve ben saklambaç oynuyorduk sanki. O benden kaçıyordu, ben ise ondan.

Evden bile hiç çıkmamıştım. Olanları düşünüp duruyordum. Jeonghan'ı ve bana hissettirdiklerini.

İnanmak istemediğim şeyler vardı.

İki günün ardından evde tek başımaydım. Annem ve babam işe başlamışlardı. Sonunda. Artık evde yalnız kalıyordum ve evde yalnız kalmaktan daha güzel hiçbir şey yoktu.

Televizyon karşısında oturmuş en sevdiğim dizinin yeni sezonunu izlerken annemden mesaj geldi. Markete gidip akşam yemeği için bir şeyler almamı istiyordu.

Oturduğum koltukta kafamı geriye atıp ofladım ve zorla ayağa kalktım. Bir kere rahatsız edilmesem olmazdı çünkü.

Üstümü değiştirip ayaklarım geri gide gide evden çıktım. Başımı kaldırıp gökyüzüne baktım. Bugün hava güzeldi, o günkü gibi değildi.

Yavaş yavaş yürüyerek markete doğru yol aldım. Acelem yoktu bu yüzden dışarı çıkmışken güzel havanın tadını çıkarayım diye düşündüm.

Burada tek sevdiğim yer olan çocuk parkının önünden geçerken kaydırağın alt kısmında oturan birini gördüm.

Sapsarı saçlarıyla meleği andıran birini.

Yoon Jeonghan, kaydırakta oturmuş, kafasını aşağı doğru eğmişti. Dizine bakıyordu.

Kanayan dizine.

Korkudan kalbim ağzıma gelirken hiç düşünmeden yanına koştum. O duyduğu sesle kafasını bana çevirirken hemen onun önünde eğildim.

"Jeonghan ne oldu böyle? İyi misin? Canın acıyor mu?" hızla sıraladığım sorularla gözlerimi kanayan dizinden çekip gözlerine çevirdim. Gözleri doluydu.

Kalbim acıyla atarken titreyen dudaklarını oynattı. "Acıyor..."

Bir kelime kalbimi ne kadar acıtabilirdi? Sadece tek bir kelime, bana nasıl acıyı böylesine hissettirebilirdi?

Elimi yanağına koyup akan bir damla gözyaşını sildim. Ona yardım etmeliydim.

Hiç düşünmeden onu kucağıma aldım ve geldiğim yoldan dönmeye başladım.

Kucağımda ufacık kalan bedeni şaşkınlık içinde bana bakıyordu. "Seungcheol, ne yapıyorsun?!"

"Evime gidiyoruz. Yaranı mikrop kapmadan temizlemeliyiz."

Kaşlarını çattığını gördüm. "O kadar önemli bir şey değil, ben halledebilirim. Bırak beni lütfen."

O kadar hızlı yürütmüştü ki beni korkum, daha önce eve hiç bu kadar çabuk gelmemiştim.

"Acıyor dedin Jeoghan. Bırak bu kadarını da yapayım."

Eve girdiğimizde onu hemen koltuğa oturttum. Banyoya gidip ilk yardım çantasını aldım. Annemler bunu aldığında çok saçma olduğunu düşünüp durmuştum. Ama iyi ki almışlar diye düşünüyorum artık.

Salona gidip onun önünde diz çöktüm ve yarayı temizlemeye başladım. İkimiz de sessizdik. Onun beni izlediğini biliyordum.

Canını acıtmamak için ekstra özen gösteriyordum. Korkuyordum, tekrar canı acır diye.

En son yara bandı yapıştırmak kalmıştı. Kutuda yara bandı ararken gözüm Hello Kitty'li yara bandına takıldığında istemsizce güldüm. Bunun burada ne işi vardı, bilmiyordum bile.

Jeonghan güldüğümü görünce "Ne gülüyorsun?" diye sordu. Ona cevap vermeden gülümsememi sürdürdüm ve yara bandını dizine yavaşça yapıştırdım.

O da benim gibi gülmeye başladığında gülüşünü izledim. Çok güzel gülüyordu.

"Çok tatlı!"

Senin gibi.

Gözlerinin içine bakmaya devam etti. Benim gibi o da bana baktığında "Hâlâ acıyor mu?" diye sordum.

Yavaşça başını salladı. "Acımıyor, teşekkür ederim." fısıldayarak söyledi.

Teşekkürüne karşılık gülümsedim. Ve sonra, neden yaptığımı anlayamadığım bir şey yaptım.

Dizine eğildim ve yarısının üstünden öptüm.

Neden yaptım?

Kendimi geri çektiğimde Jeonghan'ın gözlerini şaşkınlıktan büyüttüğü gördüm. Ben de en az onun kadar şaşkındım bu yaptığıma.

Yine de şaşkınlığımı belli etmemek için sakin davranmaya çalıştım. "Bundan sonra daha dikkatli ol Jeonghan. Canının acımasını istemiyorum."

Daha da saçmalamıştım. Canının acımasını istemiyorum mu? Daha ne kadar aptal gibi davranabilirsin Seungcheol?!

İçimden kendime söverken bakışlarımı Jeonghan'a çevirdim. Başını hafifçe aşağı eğmiş, kucağına bakıyordu. Yanakları kıpkırmızıydı. Ona baktığımı görünce hızla başını salladı. "Daha dikkatli olacağım. Endişelendirdiğim için özür dilerim."

Sonrasında ikimiz de konuşmadık. Ben onun önünde diz çökmüş halde duruyordum, etrafa bakışlar atıyorduk ama asla birbirimize bakmıyorduk.

Birkaç saniye daha sessizlik olduktan sonra onun sesini duydum. "Şey, ben gideyim artık."

Ayağa kalkmaya yeltendiğinde ondan hızlı davranıp ayaklandım ve kolunu tutup onu durdurdum. "Hemen gidiyor musun? Yani, dizini zorlamaman lazım. O yüzden dedim, yanlış anlama."

Kes artık boş konuşmayı!

Gözlerime bakmadan dudağını ısırdı ve başını salladı. "Sorun değil, teşekkürler tekrardan. Daha iyiyim."

Zorlamanın anlamı yoktu. Başımı sallayıp onunla kapıya kadar gittim. O, dışarı çıktı ve bana dönüp el salladı. "Görüşürüz o zaman Seungcheol, değil mi?"

Ben de elimi salladım. "Görüşürüz."

Gülümseyip uzaklaştı. Ben de kapıyı kapattım ve derin bir nefes aldım. Bugün çok garip bir gündü.

our dawn is hotter than day | jeongcheolHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin