4. iced latte & warm feelings

157 20 10
                                    

Sabahın köründe, muhtemelen 8, annem ve babam iş görüşmesine gideceklerini haber vermek için beni uyandırmıştı. Sonrasında uykuya dalmak zor olmuştu. Uykumun bölünmesi en nefret ettiğim şeylerden biri olabilirdi.

Uykuya daldıktan sonra bana sadece beş dakika uyumuşum gibi hissettiren uykumdan kapı sesiyle tekrar uyanmıştım. Ağlamak istiyorum...

Birinin kapıyı açmasını beklerken evde kimse olmadığını hatırladım ve oflayarak sıcak ve güzel yatağımdan kalkıp alt kata indim.

Uykulu gözlerle, ısrarla çalan kapıyı açtığımda karşımda Jeonghan'ı görmeyi kesinlikle beklemiyordum.

Onu gördüğümde hâlâ rüyada olduğumu sandım. Çünkü meleksi saçları ve yüzüyle, başka bir şey mümkün olamazdı.

Bana garip garip bakarak seslenmesi ile düşüncelerimi bir kenara atıp ona baktım.  "Jeonghan, bir sorun mu var?" diye sordum. Neden burada olduğunu merak ediyordum.

Benim uykulu bakışlarımın aksine o, çoktan uyanmış gibi enerjik duruyordu.

"Günaydın dedim de, duymadın. Neyse. Çocuklarla kafeye gidiyoruz, sen de geliyorsun. 10 dakika içinde hazır olursan sevinirim." dedi ve hafifçe gülümseyip kapıya yaslandığım kolumu itekleyerek içeri girdi.

Arkasından şaşkın şaşkın bakakaldım. Koltuğa otururken telefonuna baktı ve sonra bana döndü. "9 dakika kaldı Seungcheol."

Hâlâ üzerimdeki şaşkınlığı atamamışken merdivenleri çıkıp odama girdim. Kapımı kapatıp sırtımı kapıya yasladım ve elimi hızlı atan kalbimin üzerine koyup sakinleşmeyi bekledim.

Kalbimin neden bu kadar hızlı attığını anlamamıştım. Jeonghan'ı gördükten sonra kalbim neden normalden daha hızlı atmıştı ki?

Pek anlamasam da sorgulamaktan vazgeçip dolabımı açtım. Sıcak havaya uygun kıyafetler giydim ve son hazırlıklarımı yaptıktan sonra merdivenlere yöneldim.

İçimden kalbimi atmaması için uyardım ve Jeonghan'ın yanına vardım. Beni gizlice dikizledi ama pek de gizli yapamamıştı.

Onun bu haline hafifçe gülümsedim.  Gözlerini büyüterek bana baktı. "Ne gülüyorsun?"

Omuzlarımı silktim. Cevap verip onu utandırmayacaktım. Ayrıca gözüme tatlı geldiğini ona söyleme gereği duymuyordum.

Bana anlamsız bakışlar atarak ayağa kalktı. "Hadi çıkalım."

Ona başımı salladım ve peşinden yürüdüm.  Kapıyı kilitledikten sonra bahçemizden çıktık. 

Tam karşımızdaki evin önünde duruyorlardı. Wonwoo'nun eviydi diye hatırlıyorum.

Bize kocaman gülümseyerek el salladılar. Biz de onlara aynı şekilde karşılık verdik. Benim de el salladığımı gördüklerinde ne kadar mutlu olduklarını yüzlerine bakarak bile anlaşılabilirdi. Ben de istemsizce mutlu oldum.

Onların yanına vardığımızda gitmeye hazırdık. Dino heyecanla zıplayıp bizden önce koşmaya başladı. "Hadi gideliim!"

Onun mutlu mutlu koşmasını izlerken gülümseyerek onun peşinden yürüyorduk. Diğerlerinin gülümsemesini anlarım da, ben neden bu kadar mutlu hissediyordum?

Diğerlerinin konuşmalarını dinlerken yol nasıl bitti anlamamıştım bile. Sanki bir dakika önce yola koyulmuş gibi hissetmiştim.

Güzel görünümlü bir kafeye gelmiştik. Ama daha önce gittiklerimden çok çok daha güzel olduğunu söyleyebilirim kesinlikle.

our dawn is hotter than day | jeongcheolHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin