"Lan ne sırıtıyon boş boş?"
Demir gelen sesle kendine geldi. Karşısında devresi ve çocukluk arkadaşı Göktuğ onun kardeşi Göktürk ve diğer çocukluk arkadaşları Kılıç, Hazar ve Tan duruyordu.
"Bak hala, lan kendine gel."
Demir kafasına aldığı darbeyle kaşlarını çattı. Bakışlar Tan'ı bulunca arkadaşı bir iki adım geriye çekildi. Demir'in tersinin pisliğini bilmeyen yoktu köyde.
"Neyse, bugün hiçbir şey sinirlendirmez beni."
Cümlesinin bitmesiyle yüzünün aydınlanması bir oldu. Anası bugün Ala'sına görücü gitmiş idi. Olumsuz tepki de almamıştı üstüne. Demir'den mutlusu var mıydı? Ala'sının da onda gönlü vardı hem, biliyordu. Bugün süzüle süzüle geçtiydi önünden. Ah, o gözlere can verilirdi.
"Niye lan? Piyango mu vurdu diyecem, ihtiyacın yok."
Arkadaşları güldüler. Hepsi birer sandalye çekip oturdular, aslında şu an kahvenin en yoğun saatiydi; tarladan gelen, dükkanı kapatan kendini tarlaya atmıştı ve onlarla ilgilenmesi gerekiyordu ama Demir o kadar mutluydu ki işle ilgilenecek hali yoktu. Akşam yemeğine eve gidip anasından haber aldığından beri kuş gibiydi kalbi.
"Piyangonun en büyüğü bana vurdu gardaşım, Al Güzelim'e kavuşmama az kaldı Allah'ın izniyle."
"Ne? Valla mı lan? Hayırlı olsun gardaşım!"
"Sonunda lan, kaç aydır sürünüyon. Hayır kendin sürünsen neyse, bizi de süründürüyon; şerefsiz."
"Hayırlı olsun Demir ağabey."
Demir ve arkadaşları köşede gülüp eğlenirken içeri Ala'nın iki ağabeyi ve babası girdi. Ağabeyleri girdikleri gibi Demir'e kitlenip boş bir yere geçtiler. Babaları ise tanışlarının yanına geçti ama o da müstakbel damadına bakıyordu, napacak diye.
Demir içeri girenleri gördüğü gibi ayağa kalktı. Önce Kemal'in yanına gitti tabii ki, Ali ve Ali'nin yanına gitseydi hem ayıp olurdu hem mefta.
"Hoş geldin Kemal Amca. Nasılsın, iyisindir inşallah."
Kemal bıyık altından güldü. Demir'i ilk tanıdığı andan sevmişti aslında; saygılıydı, örf adet nedir, edep nedir bilirdi. Hakkında tek bir kötü söz duymamıştı ayrıca. Yine de kızını isteyen adama öyle cana yakın davranamazdı. Kaşının tekini kaldırıp gergin gence baktı.
"İyiyim, iyi. Hanım bir şeyler söyledi bana, bugün görücü gelmiş anan. Haberin var mı?"
Demir kalbinin boğazında attığını hissetti. Etrafta oturup bunları duyanlar pür dikkat onları dinlemeye başladı. Yutkundu, cevap vermeden hemen önce.
"Akşam yemeğine eve gidince dedi, gittim diye."
"He, öyle demek. Ne diyon bu konuya?"
Kemal gözlerini kısmış onları dinleyen oğullarına baktı göz ucuyla.
"Bunlar böyle köy ortasında konuşulacak konu değil Kemal Amca ama ben kendi bacıma yapılmasını istemiyeceğim hiçbir şeyi başkasının bacısına, kızına yapmam. Emin ol yani o konuda."
Kemal tatmin olmuş gibi kafasını salladı.
"İyi git bi çay getir bana, ben hanımla haber yollarım size geleceğiniz zamanı."
Demir kafasını aşağı doğru bir kez eğip hemen arkaya geçti, yüzündeki kocaman gülümseme ile.
~
Gözlerim kocaman olmuş şekilde anama bakıyordum. Ne demek Demir'in anası Hafsa Teyze gelmiş, görücü gelmek istiyoruz demiş?!
"Ne dersin kuzum, istiyon mu? Babana ona göre diyeyim."
Yanaklarım yandı, isterdim istemesine ama bu nasıl denirdi ki? Hem ağabeylerim ağzıma ederdi, ne zaman görüştünüz diye.
Görüşmediniz ki, çocuğa bakmaktan başka bir şey etmedin. Bari bi göz neyin kırpaydın da yangını geçeydi çocuğun.
Ne diyon be! Sus.
"Ana ne deyim ki ben? Senle babam nasıl uygun görürseniz öyle olsun."
Anam kıkır kıkır güldü.
"Kız ananım ben senin utanma. Neyse, akşam babana derim böyle böyle diye, o da sever zati Demir oğlumu."
Anamın lafı bitirmesiyle odanın kapısının açılıp peşi sıra Aça, Zeynep yengem ve Seyra yengemin içeri girmesi bir oldu.
"Kız sonunda ya! Ne nazlandın anam, fazla naz aşık usandırır demedi deme yengem."
"Yenge ya! Ne nazı ne aşığı, saçmalama."
Diyip yataktan kalktığım gibi odama kaçtım.
Camın önündeki sandalyeye oturup aynaya baktım. Görücü göndermişti anasını, gerçekten seviyodu demek ki... Yoksa beni niye başına bela etsin ki? Eskiden, kasabadayken millet hep öyle derdi. 'Seni alan iki güne geri koyar kapıya; iyi kızsın, hamaratsın falan ama çok dillisin' derlerdi.
Demek ki öyle değilmişim ki onun gibi yiğit bir adam beni istiyordu. Babam ve ağabeylerim suyunu sıkmasalar bari oğlanın. Ay ya da azcık gitseler mi üstüne? Vazgeçer mi ki benden? Ne tepki verir.
Ne giyeceğim peki istemeye gelirlerse?
Düşündüğün şeyle ayağı fırlamam bir oldu. İstemede giyebilecek hiçbir şeyim yoktu! Güllü fistanla çıkacak halim yoktu ya karşılarına. Anama diyeyim de istemeden önce çarşıya inelim. Şöyle güzel güzel elbiseler alayım kendime, koku da alayım.
Tam hayallere dalmışken aşağıdan büyük ağabeyimin sesini duydum.
"Ala! Aşağıya in hemen!"
Sonunda yks bitti. Şükür moment yani. Umarım beğenmişsinizdir, mantık hatası ya da yazım yanlışı varsa yorumda belirtirseniz çok sevinirim.
Kendinize çok çok iyi bakın. Sonraki bölümde görüşmek üzereee
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ala Gelin
Historical FictionOradaydı işte, gölün kenarındaki ağacın dibine oturmuş elindeki gazeteyi okuyordu. Kahvedekilerle kavga etmişti yine kesin. Derince iç çekip elini sakalına attı. Önce sağına baktı şöyle bir süzdü etrafı. Gözlerinin bir sonraki hedefi olacağımı bildi...