en çok gece hissediyorum
🌬️🌊
hep başka biri olmak ister gibi bu halin
içinde rüzgar esmedenyoongi min, günlerden bir gün yine her sabah olduğu gibi limana gitmiş ve o günkü nakliye işlemlerini yapmak üzere kendi altında çalışanlara direktifler vermiş, gelen malların genel kontrollerini sağlamış ve güvenlik adına sık sık oraya uğrayan italyan polisinin ırkçı şakalarına maruz kalıp yorgunlukla kendini yakınlardaki sahile atmıştı. yoongi bunlara burun kırıştırmayı öğrenmişti, sicilya'da yaygın olan ve yoongi'nin de yakından tanıdığı ufak tefek bile olsa mafya örgütlerinin hakimiyetini bastırmak için oralarda görünen polis memurlarına ağzını açacak değildi. üstelik bu yeni memurlar, diğerleri uyarmadığı sürece yoongi'nin limandaki nüfuzunu bilecek de değillerdi. eh, yoongi'nin de görevi veletleri uyarmak değildi sonuçta.
gölgeni taşır dalgalar, sabah 9 akşam 6
hayat seni es geçmedengünleri hepi topu böyleydi, yaklaşık beş yıldır. yoongi bu monotonlukta kafasını çok düşünmekten uzak tutuyordu. o kayalıkların solundan yürürken iş çıkış saatlerini fırsat bulmuş, güneşin veda edişini de kaçırmadan sokaklara dökülmüş insanların patırtıları tüm gün susturduğu o düşünceleri bu sefer susturmaya yetmiyordu.
o sesleri de bir kavanoza koyabilecek değildi ya, kolay mıydı öyle?
banklardan birine oturmuş; kahverengi, dizlerine kadar ancak uzanan kloş eteğini rüzgardan korumaya çalışan paola'nın yanına adımlarken de kavanoza saklayabileceği şeylerin artmasını diliyordu. kavanoza saklayıp kaldırmak kolaydı, zahmet gerektirmiyordu. istendiğinde yüzleşilebiliyordu, istenmediğinde yüzüne bile bakmadan öylece bir rafta aylarca durabiliyordu.
"naber..?"
kadın elindeki plastik bardağa doldurulmuş çorbayı yüzünü buruşturarak kafasına dikerken ayaktaki yoongi, onun yanına oturup dudağını büktü sadece. cevaplamadı, kadının duymak istediği de bir cevap değildi zaten.
"regl oldum." alfa kadın, 'bilgin olsun' dercesine bir imayla söylerken yoongi sadece başını aşağı yukarı salladı, yine cevap vermedi.
"bugün çok mu yük kaldırdın? sesin çıkmıyor."
bir bilen ya da falcı anlatır kaderini
günler günü zor etmedensaatler sonunda dudaklarını araladı yoongi, bunda paola'dan gelen baskın ada çayı kokusunun bir etkisi var mıydı? olabilirdi, yoongi onun kokusunu sıcak bulurdu. "keyfim yok şu sıralar."
"beş senedir, demek istedin herhalde. ben seni bildim bileli." kıkırdadı kadın omzuyla adamı dürterken. "ben bile hayatın içine karışmaya çalışıyorum yoongi, çok uzun sürmedi mi bu böyle?"
"ben hayatın içinden ziyade sınırında olmaktan memnunum."
paola, yoongi'yi bir keresi diş etleri görünene kadar gülerken görmüştü. o, taehyung ve paola içmeye çıkmışlardı. taehyung, saçma bir şey söylemişti ve çakırkeyif yoongi buna bir dakika boyunca kahkaha atmıştı. bunu artık yapmıyorlardı, taehyung'un eşi... paola'dan hazzetmiyordu ki hakkıydı.
onu çatılı kaşları arasındaki çizgiden, kısık kısık ancak sivri bakan gözlerinden ve iki güzel pembe dudağının biraz bile kıvrılmadan düz duruşuyla tanıyordu.
"dul olmak zor ha, iyi ki aklımdan bile geçirmedim evliliği."
"bu dul olmakla alakalı değil, aptal." düşünmek zorunda mıydı tüm bunları şimdi? yoongi, tek kişilik yaşamını iyice benimsemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
annabel lee | yoonmin ✓
Fanfiction[tamamlandı] annabel lee, messina kumsallarından birinde fildişi tarağını unutur. iki apayrı deniz kasabasında yaşamak, iki apayrı hayata sahip olmak veya iki farklı kişi olmak kaderin bu iki şeyi bir araya getirmesine engel değil. min yoongi messi...