Bölüm - 5 | Gerçekler

1.1K 30 0
                                    

Multimedya: Açelya Dinçer

"Lütfen hatırladığını söyle."

Biliyordum! Bu âşinası olduğum yüzün bana neden başından beri bu kadar tanıdık geldiğini biliyordum. Çünkü tanıdık gelmiyor, onu gerçekten tanıyordum. Ne şekilde bilmiyorum ama en azından tanışmış olabilme ihtimalimiz onun söylediği son sözler ile kesinleşmişti.

Düşüncelerimi zar zor kontrol edebilirken ben onun gözlerine hapis olmuştum âdeta. Olduğum yeri, mekanı, zamanı unutmuş gibiydim. Sanki başka bir boyuttaydı bu yaşadıklarım.

Yüzümü ellerinin arasından çekerek gözlerimi başka yere sabitlemeye çalıştım. Aniden yanından kalkarak bu tuhaf durumumuzu ortadan kaldırmayı planlıyordum. Üzerimi temizledim, toparlandım. Uzun zaman sonra sessizliği ilk bozan bendim.

"Dönelim mi?"

Deniz hâla oturduğu yerde bacaklarını birleştirmiş bana bakıyordu. Tamam anlamında başını sallayarak onayladıktan sonra o da kalktı.

"Nasıl istersen."

Yol boyunca hiç konuşmadık.

-

Sabah olduğunda güne olduğundan kötü başladığımı hissedebiliyordum. Hapşırık ile...

Gerçekten hastalığın zamanlaması mükemmel. Başka bir şey düşünmezsem daha fazla deli olacağım. Bu evde hiçbir şey yolunda gitmez mi!

Yataktan ne kadar kalkmak istemesem de çözülmesi gereken birçok sorunum olduğu gerçeğini erteleyemezdim. Dolaptan birkaç şey alıp üzerime geçirdikten sonra aşağı indim.

Aşağı indiğimde masa çoktan kurulmuştu. Ama hala işi bitmemişti. Bir kahvaltı sofrasında hemen hemen olması gereken her şey bulunmasına rağmen hizmetlilerden bazıları hâla bir şeyler getirip duruyorlardı.

Deniz çoktan aşağı inmiş, camın önünde arkasını dönmüş telefonda biriyle konuşuyordu. Ben ise durup tüm olan biteni kapı girişinden izliyordum.

"Ne yapıyorsun burada?"

Birden irkildim. Arkamı döndüğümde o buz bakışlar ile buluştum. Gülümseyerek bana bakıyordu.

"Sofranın güzelliğini izliyordum, eğer izin verirsen." dedim alaycı bir ses tonuyla Demir'e.

"Bu odadaki tek güzelliğe yazık edeceksin ama. O da geldiğine göre ben izleyeyim biraz da."

Bana doğru göz kırptı. Günün her saati dayanılmaz olur mu bir insan...

Gözlerimi devirirmişçe bir hareket yaptıktan sonra içeri girdim. Demir de peşim sıra masanın en baş sandalyesine geçti. Çok geçmeden yokluğunu hissetmeye başladığım kişi de sofrada belirdi. Deniz de karşımdaki sandayeyi seçti. Tam yemeğe başlayacaktık ki yeniden hapşırdım. Dediğim gibi, bayılıyorum şu zamanlamalara (!)

"Ne o, hasta mı olmuş benim eşim? Daha ilk günlerden ona iyi bakamıyor muyum?"

Bir hapşırık daha.

"Bu sefer ben değildim." diyerek cevap verdim. Şimdi Demir ile durmuş ikimiz de Deniz'e bakıyorduk. O ise şımarık çocuklar misali sırıtıyordu.

"Ne yani, hasta da mı olamayacağız?"

O sırada Demir gülümsemeyi bırakıp duraksadı bu sefer. Gözlerini kısarak ciddi bir tavırla ekledi.

"İkinizde mi? Aynı anda bir de?"

O sırada yediğim lokma boğazıma kaçtı. Ben öksürüğümle boğuşuyorken hafiften ensemin terlediğini hissetmeye başlıyordum. Yanaklarım ise ateş gibiydi. Deniz'in bakışlarını üzerimde hissedebiliyordum ama bakmaya cesaretimi toplayamıyordum. Bakarsam kendimi ele vereceğimi biliyordum. Bu riske girmek istemedim. Belki de boşa kaçıyordum.

BEDEL (Mafya Zoraki Evlilik)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin