Allah izin vermez, bu kitabı bitiremeyiz falan,ben araya girerek Emin Alper'e teşekkürlerimi edeyim.....olmasaydı olmazdık. Bu hikâyeyi bir parça beğeniyorsanız bile borcunuz bana değil ona.....O yüzden Spanish Stroll şarkısını ona adayalım...Enjoy hocam! :)
Seçimlere sadece bir hafta kalmıştı. Bunu Emre de çok iyi biliyordu. Fakat Ankara sonucunu elinde evirip çevirirken, düşündüğü seçimler filan değildi. Sonuçlar tertemizdi, Şahin'le Kemal için. Bu nasıl mümkün olabiliyordu? Buna Hâkime Hanım'ın da bir cevabı yoktu. Daha da kötüsü, bu cinayetin bir failimeçhul olarak kalmasına taraftar gibi çıkıyordu telefonda sesi:
"Nasıl olsa siz aklandınız..."
Evet, zaten o gece, şükürler olsun ki bir iktidarsızlık sorunum vardı.
"Emre Bey, beni duyabiliyor musunuz?"
"Pardon, diğer hattın sinyali çalıyor Zeynep Hanım, af buyurun..."
Diğer hattaki, komiser İlhan'dı. "Öncelikle Pekmez davası konusunda büyük geçmiş olsun, Emre Bey'im," diyordu. "Fakat burası Yanıklar, bur'da gün geçmiyor ki bi' olay kapanırken yenisi açılmasın... Şahsi bi' mülke zarar verilmiş, beyim."
"Kimin şahsi mülküne, nası' bi' zarar?"
"Şu gazeteci Murat var ya... onun evine ateş açmışlar..."
Emre, komiserin son sözlerini dinlemedi. Evden fırladığı gibi arabasına atladı, ama motor gibi arıza yapmıştı o da. Bununla sonra ilgilenmeye karar vererek kendini dışarı attı, Murat'ın evine giden yolu koşmaya başladı. Romanların çadırlarının önünden geçerken, o geceye dair artık hatırlamasının gerçekten anlamsız olduğu bazı görüntüler beynine hücum etti. Bunlar daha çok Şahin'in kendini sürüklediği patika yolları içeriyordu. Emre koşarken, artık o gecenin hatıralarından da kaçıyordu.
Dünya üzerinde sadece Murat'la ikisi kalmıştı sanki.