Hırrr... mırrr...
Emre, kedilerin böyle karın gurultusuna benzeyen bir sesi olduğuna ilk kez dikkat ediyordu. Hiçbir zaman kedi insanı olmamıştı ki. Kediler, sevildiklerini anladıkları anda homurtuya benzer bir ses çıkarıyordular. Elindeki kedi de, böyle hırlıyordu işte. Aklını meşgul eden konuları zihninden zar-zor atmayı başaran Emre, kedinin ensesini okşamayı sürdürürken, Murat, ellerinde şişelerle çıkageldi.
"Bana hitap edecek başka bi' ad bulmaya çalıştığını söylemiştin ya, ismimi değiştirsen hangi adı yaraştırırdın bana?"
"Hiçbirini," diye içkilerden birine davrandı Emre. O gün reddettiklerini, bugün kana kana içiyordu. "Adının Murat olduğunu söylediğin gün, benim için farklı bi' anlam kazanmış ismin. Neden bu zamana kadar fark edemedim anlamıyorum."
"İlk karşılaşmamızda ben de fark edememiştim."
"Ama yine de çok cesurdun."
"Biraz cesur olmak gerekiyor. Yoksa bi' kadına gidişini izlersin, ya da şanslıysan fiziksel bir yakınlaşmayla yetinirsin..."
"Ben her şeye varım seninle... ama önce bilmem gerekiyor."
"Neyi?"
"Bende başka birini aramadığından emin olmam gerek..."
Murat, gülümseyerek yanına sokuldu. Şişesini bitirmiş olduğunu fark ettiği için, kendi elindeki şişeyi dudaklarına uzattı. İçki damlaları ıslatırken kurumuş dudakları, "Sende başka birini aramak mı..." dedi Murat. "Ben sana âşık oldum, Emre."
Emre, ağzındaki içki yudumunu püskürtecekti neredeyse. "Bi'kaç günde ne aşkı ya?"
"Sen öyle hissetmiyor musun?"
"Murat... zor zamanlardan geçiyoruz. Böyle zamanlarda aramızda hiçbir şey filizlenmese bile birbirimize destek olurduk bence..."
"Bu destek değil."
"Neyime âşık oldun?"
"Kendine acıyan tiplerden olduğunu söylemeyeceksin, değil mi?"
"Somut bi' cevap istiyorum."
"Bak, ben pek laf ebesi değilim... Gazeteciyim ama, iş ayrı, aşk ayrı... Pekâlâ, şöyle diyelim mi...? Zekâna âşık oldum. Sonra, iyi yüreğine... ve elbette, cesaretine. Çok cesursun sen. Resmen telefonuna tehdit mesajları gönderen esnafları içeri tıktırdın, onların maşa olarak kullanıldıklarını bile bile. Ne olacak onlara—?"
"Saçma! Asker arkadaşının da zekâsına hayran olursun, iyi yüreğine ve cesaretine... Bu sizi âşık yapmaz ki."
"Seni sevdiğime nasıl ikna edebilirim seni?"
"Öp beni."
Murat afalladı. Önce, o geceki, "Şuradan bir öpsene," sözünü hatırladığını sandı, ama Emre'nin gözlerindeki bakışı görünce, öyle olmadığını anladı. Andrew Marvell'ın, "Nazlı Sevgiliye" adında bir şiiri vardı. "Gençliğin, kızlığın artık kurtların olacak," diyordu. "Gururun, gövdenle topraklaşırken / Benim yaşamım da küle dönecek." Bu dizeleri anlatmak istiyordu Emre'nin bakışları da: Vakit dar, yarın ölüp ölmeyeceğimiz belli değil, hemen şimdi yaşayalım ne yaşayacaksak.
"Emre, biz zaten öpüştük," dedi Murat.
"Hatırlayamıyorum!" diye inledi Emre.
"Hayır, ondan bahsetmiyorum," diye gözleriyle içki şişesini işaret etti Murat. Evet, bu, öpüşmelerin en güzel şekliydi. "Ya, Murat!" diye feryat etti Emre. "Çok hainsin!"
"Küsüp dönme arkanı hemen... Ben de bir şeyden emin olmalıyım. Delirdiğin için mi yanımdasın?"
"Ne?"
"Sen de takdir edersin ki son zamanlarda çok delice ve paranoyakça davranmaya başladın... Ya kalbin değişirse... O zaman n'aparım ben Emre, ha, n'aparım...?"
"Murat..." dedi Emre, "İyi ki varsın."
4 Ekim Hayvanları Koruma Gününüz kutlu olsun !