Beşinci: Uyku

12.3K 751 148
                                    

günün ikinci bölümü, önceki bölümü okumayı unutmayınn, bir de yorum yapmayı tabii, ısırırım yoksa :)

medya, güneş'in yani portakalımın çocukluğu🥹🥹🍊

keyifli okumalarrrr

Düğün başladığında, hoca ile yaptıkları aynı şeyleri nikah memuru için yapmışlardı. Güneş, onlar için hazırlanan masada otururken, Korkut'un halay çekmesini izliyordu. O kadar ustaca çekiyordu ki şaşırmıştı Güneş.

Düğün çok kalabalıktı. Güneş'in başı bir an bile boş kalmıyor sürekli birileri gelip çocuğu tebrik ediyordu. Bazıları sevimsizce gülümserken bazıları içtenlikle gülümsüyordu. Fakat Güneş herkese aynı tebessümle karşılık veriyordu.

Bir süre sonra takı töreni vakti geldiğinde ikisini de ortaya dikip boyunlarından kuşak geçirmişlerdi. Güneş, hayatında hiç bu kadar altın bir arada görmemişti. Tanımadığı insanlar kendisine de altın takarken kollarında bilezikten boş yer kalmamıştı. Paralar zaten sandığa atılıyordu. Ama Korkut daha da beterdi. Öyle ki üzerinde takılacak yer kalmamış iki kız torbayı tutmak için Korkut'un yanına dikilmişti.

Herkesin Korkut'a "Ağa" dediğini fark ettiğini Güneş.

Takı merasimi bittiğinde Güneş üzerinden alınan kuşakla büyük bir yük taşıdığını hissettmişti. Altınlar omuzlarını ağrıtmıştı çocuğun.

Birkaç halaydan sonra düğün bittiğinde misafirler gitmişti. Kendi ailesinin de gideceğini anladığında onların yanına doğru yürüdü Güneş. "Abla," diye fısıldadı. Havin anında çocuğa döndüğünde gözlerinin dolu dolu olduğunu fark etti. Geliğinin tuttuğu eteklerini bıraktı yavaşça. Havin, küçük kardeşine sarıldığında onun da gözleri dolmuştu. Güneş, sanki bu anı bekliyormuş gibi sessizce ağlamaya başladığında omuzları titriyordu. "Şş, ağlama güzelim benim, üzülme mutlu ol." dedi Havin, Güneş'in kulağına.

"Abla ben sensiz ne yaparım?" dedi Güneş boğuk sesiyle.

"Bensiz olmayacaksın ki ablam, hep konuşuruz seninle ararım seni, görmeye de gelirim, üzülme."

"Aynı olmayacak..." dedi Güneş inatla.

Kadriye Hanım yanlarına geldiğinde Güneş'i Havin'den koparır gibi ayırmıştı. Kendisi sarılırken, "Güneş'im, canım oğlum, gidiyor musun sen, hiç unutma bizi..." diyerek yakınan kadınla gözyaşları dondu çocuğun. Sırf diğerler aile görsün diye öyle yaptığını biliyordu Güneş. Geri çekildiğinde hem annenin hem de babanın ellerini öptü.

Onlar giderken göz yaşları akmaya devam ediyordu çocuğun. Avluda yalnız kaldığında asla tanımadığı konağa baktı. "Ne ağlıyorsun öyle? Almadın mı kilon kadar altını?" Güneş bir anda yanında dikilen kadınla yerinden sıçradı. Kadının bozuk türkçesiyle kurduğu cümle canını sıkmıştı.

"İstemedim ben." demişti ki Güneş, elini kaldırdı Hildan Hanım. "Kes." dedi sertçe. "Git odana bekle kocanı. Bana bak, erkek misin kız mısın bilmem, oğlumun gönlünü hoş edeceksin; bir sözünden çıkmayacaksın duydun mu beni?"

Güneş, ıslak kirpiklerinin arasından kaşlarını çatarak kendisine bakan kadına bakıyordu. "Anladın mı?" dedi kadın tekrar sertçe. Güneş başını salladığında memnuniyetsizce baktı kadın yüzüne. Zaten Güneş'i hiçbir zaman istememişti bir de bu mehir meselesi yüzünden daha da sevmiyordu çocuğu.

Güneş, gelinliğinin uzun eteklerini tuta tuta uzun merdivenleri tırmanırken neredeyse nefes nefese kalmıştı. Merdivenler o kadar uzundu ki bir de gelinlikle ayrı zor oluyordu. Koridorun sonundaki odanın Korkut'un odası olduğunu biliyordu o yüzden direkt oraya ilerledi. Kapıyı hafifçe çalsa da içeriden ses gelmediğinde kulbu indirip içeri girdi. Karanlık odayla Korkut'un daha gelmediğini anladı. Işığı bulup odaya girdiğinde büyükçe bir oda olduğunu gördü. Duvarlar doğal taştan gibiydi. Ellerini sürdü Güneş duvara.

YÜREK YANGINIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin