Bana bakarken gözleri parlıyordu, bana bakarken yüzünde gamzeleri belirginleşmişti, bana bakarken öyle güzel bakıyordu ki zamanın durmasını istese zaman bile onun tutsağı olup akmayı bırakabilirdi.
Öylece kalakalmış bir şekilde ve yüzümde aptal gülümsemem ile ona bakıyordum. mutluluktan tek kelime dahi edemiyordum, sanki nutkum tutulmuştu. Gerçi sözlerin bir önemi yoktu, önemi olan birbirimize bakarken anlattıklarımızdı ve ben bunu hiçbir şeye değişmezdim. Sözler şarkılara aitti gözlerimiz ise sonsuza kadar birbirimizin gözlerine.
Ben ona kendimi çoktan kaptırmışken bir anda belimi kavradı daha sonra kendine çekti beni, dans etmeye başlamıştık. Elleri belimdeydi, ellerim ipek gibi olan saçlarındaydı. Ne kadar olduğunu bilmiyorum ama uzun bir süre dans ettik, daha sonra Atlas elimden tuttu ve beni bir yere doğru götürmeye başladı. O an nerede olduğumuzu kavrayabildim, ağaçların arasında dolaşıyorduk. Normalde olsa buradan korkabilirdim fakat o kadar güvenli hissediyordum ki kendimi, canımı şuan teslim edeceğimi bilsem gülerek elveda derdim.
Yürüdük, yürüdük, yürüdük. Yürürken ben onun yeşillerine bakıyordum, o ise dümdüz karşıya bakıyordu. Biraz sonra gözlerimi ormanda gezdirdim, her yerde yeşilin en koyusu ağaçlar, arada bir gördüğüm fakat adını tam olarak bilmediğim güzel çiçekler vardı.
Sonra gözlerimi tekrar ona çevirdim, hala dimdik karşısına bakıyordu. Biraz önceki gülümsemesinin yerini ciddilik almıştı, biraz ürkütücüydü ama bu hayatta tek korkmamam kişinin Atlas olduğunu düşünüyordum. O anlık.
Birkaç dakika sonra durdu ve karşısını işaret etti. İşaret ettiği yere baktığımda bir sürü pembe gül gördüm. Hepsi mükemmel bir şekilde, sanki özenilmiş gibi içerisinde tek bir soluk gül bulundurmayacak şekilde sıralanmıştı.
"Uzun zamandır karşına çıkıp sana seni sevdiğimi söylemek istiyordum, kısmet bugüneymiş. Güzel Meleğim, seni seviyorum."
O kişi Atlas mı diye düşünürken birden hava karardı ve arkamda bir şey hissettim, arkamı döndüm ama bir şey bulamadım. Tekrar önüme döndüğümde tüm kanımın donduğunu hissettim çünkü Atlas'ın olduğu yerde Akın Hoca duruyordu. "Pembe güller sonun olacak Yakamoz'um."
Dedi ve beni pembe güllerin içine itti, dengemi kaybedip düştüğümde düştüğüm yer pembe güllerin içi değildi. Düştüğüm yer uçsuz bucaksız denizdi ve benim tek yapabildiğim şey çırpınmaktı.
____________________________
Kan ter içinde uyanmıştık, kulaklığımda hafif bir ritimle Hellevator çalıyordu. Kulaklığımla uyuya kalmıştım ve daha kötüsü kabus görmüştüm. Hemen kalktım ve yüzüme soğuk bir su çarptım. Daha sonra endişe ile saate baktım, uyuya kalmış olduğumu düşünüyordum ama uyanmamın tam zamanıydı.
Üzerime okul kıyafetlerimi geçirdim. Çantamı, telefonumu ve çöpü alıp çıktım. Aşağı inerken bugünün normal bir gün olmasını umuyordum. Enerjik bir şarkı açtıktan sonra çöpe doğru koşmaya başladım. Çöpün önüne geldiğimde durdum ve elimdeki poşeti fırlattım, papatya çayı almam lazım sanırım.
Daha sonra her okul günü yaptığım gibi otobüse bindim, otobüsteyken hayatı sorguladım ve hayatı sorgularken okuluma gelmiş bulundum.
Otobüsten indim daha ve okula girip Gizem, Asya ikilisini buldum. İkisi de derin bir sohbete girmiş gibiydiler, Gizem Asya'ya dünkü olayı anlatıyor olmalıydı. Yanlarına oturup eşyalarımı yerleştirmeye başladım, dejavu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çöp Kutusu
Fiksi RemajaGeri yorum, geri vote, geri takip dönüşü yapılır. Söylemeniz yeterli.💘🧚🏻♀️ "Çilek Kafa" "He, anlamadım" "Yüzün diyorum, kızardın ya hani, çilek oldu" yüzümdeki çillere dokundu ve "bak bunlar olmasaydı domates olurdun ama çillerin var ve çilek...