1. bölüm.

40 4 8
                                    

Kaç saattir oradaydık kaç saattir bekliyorduk? Belki bir masumu öldürmek kadar kısa bir süre veya vicdanını susturmaya çalışmak kadar uzun bir süre. Bir kelebeğin ölümü kadar kısa bir süre veya o kelebeğin oluşumu kadar uzun bir süre. Bir kalbi kırmak kadar kısa bir süre ya da o kalbi onarmak kadar uzun bir süre. Bir tabloyu yapmak kadar uzun bir süre veya o tabloyu parçalamak kadar kısa bir süre. Ya bir insanı tanımadan önyargılı bir şekilde konuşmak kadar kısa ya da bir insanı tanımak kadar uzun bir süre.

Bilmiyorum ama baya uzun bir vakit olduğuna eminim. Çünkü artık aynı pozisyonda hiç hareket etmeden beklemekten vücudum karıncalanmaya başlamıştı. Hava bu gün çok güzeldi çok sıcak değildi hafif hafif rüzgar esiyordu. Bu rüzgar sanki bizim zaferimizi, bunca saatleri boşuna geçirmediğimizi anlatmak istiyor gibi güzeldi. Otların ve çalıların arasında kamuflaj olmuştum. Kardelenimin dürbününden yolu ve etrafı gözetliyordum. Sabırlı bir insandım beklerdim isterse şimdi gelsin isterse 2 saat sonra gelsin benim için bir şey ifade etmiyordu.

"Komutanım kaç saat oldu?" Ama Cafer icin bu böyle değildiki bu soruyu sormuştu. Keşke sormasaydi hâlâ bu soruyu sormaması gerektiğini öğrenememişti.

"Mal kafalı hala bu soruyu sormaması gerektiğini anlamıyor." Efe Üsteğmen'in mırıldandığını duydum telsizden.
Hakan Komutan "Noldu Hekim yoruldun mu sıkıldın mı?" diye sordu her zaman ki sert, otoriter sesiyle.

Cafer'in derin yutkunuşunu kulaklıktan bile duymuştum. "Yok komutanım ben niye yorulayım, sıkılayım? Merak ettim sadece."

Hakan komutan baskın sesiyle konuştu. "Sen yorulamazsın, sıkılamazsın sen Türk askerisin. Eğer bu ülkede ki çocukların rahat uyumalarını, gençlerin rahat eğlenmesini, kadınların istediğini giyip istediği zaman dısarı çıkmasını istiyorsan sen sıkılamazsın, yorulamazsın, mızmızlanamazsın. Biz sıkılmayız, yorulamayız, mızmızlanamayız. Biz sadece görevimizi yapabiliriz."

Haklıydı eğer düşmanlar Türk askerinin yorulduğunu görürse hiç düşünmeden Türk milletinin üstüne çullanırlardı. Çünkü onlar Türkleri sağlam zamanında yenemezler saldırmaya dahi korkarlar. O yüzden bir açığımız gördüklerinde hemen o açığı kullanırlar. Bu yüzden biz açık veremeyiz youlamayız, sıkılamayız.

Cafer mahçup sesiyle "Haklısınız komutanım." dedi. Cafer biraz sabırsız, heycanlı, aktif biriydi beklemek ona göre değildi. Bu yüzden nerdeyse her operasyonda soruyordu bu soruyu. Bunu Hakan komutanda biliyordu bilmese Cafer'in bu timde işi olmazdı. Bunları söyledi çünkü eğer aramızdan birisi bunu aklının ucundan dahi geçiriyorsa geçirmesin diye ona nasihat veriyordu. Sonrası sessizlikti. Uzun sonunda bir emir veya bir kurşun olacak ve sessizliği bozacak bir sessizlik.

Saydığım üzere son konuşmadan 45 dakika sonra beklediğimiz şey oldu. "Komutanım hedef geliyor " Kulaklıktan Hakan komutana bilgi verdim.

"Kaç kişiler Keskin?" Diye sordu Hakan komutan sonunda amacına ulaşmışlığın verdigi gururla.

"Dört araba var altışar kişiden 24 kişiler. Ağir makineli silaları var." Diyerek sorusunu cevapladım.

"Saffo'yu sağ yakalamamız gerekiyor Albay öyle emretti o serefsizden öğrenmemiz gereken bilgiler var. Diğerlerinden bir kişi bile nefes almayacak sadece Saffo yaşayacak. Kurşun başına bir kelle istiyorum boşa harcama yapmayın. Atışımla atış serbest." Hakan komutan son talimatları verdi.

Biz de hep bir ağızdan baskın bir sesle "Emredersiniz komutanım." Dedik.

Bu operasyona sabah dört buçuk gibi çıkmıştık ve şimdi saat öğleden sonra beşe geliyordu sanırım. Saatlerdir bu adamı bekliyorduk. Saffo aslında küçük balıklardan biriydi ama bizi bi büyük balığa götürecek önemli hamlelerden biriydi.

Fısıltı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin