2. Bölüm

13 3 0
                                    

     Hangara vardığımızda elimdeki eşyaları yerlerine yerleştirdim. Deri koltuklarda oturan timin yanına ulaştım ikili koltukta oturan Hakan komutanın yanına oturdum. Karşımızda ki üçlü koltukta sağ tarafta Ediz üsteğmen sol tarafta ise Efe üsteğmen oturuyordu. Kare şeklinde yerleştirilmiş koltukların sağ kenarındaki koltukta Cefer sol kenarındaki tekli koltukta ise Ömer oturuyordu. Mısra da eşyalarını yerleştirmiş olacak ki yanımıza geldi ve tek boş yer olan Ediz ve Efe üsteğmenin ortasına doğru yürüdü ki Efe üsteğmen ortaya geçti ve sol taraf boş kaldı. Mısra önce şaşkınlıktan bir iki saniye bekledi ardından az önce Efe üsteğmenin oturduğu sol tarafa benim karşıma oturdu.

     Mısra kızıl saçlı, kahve gözlü, küçük yüzlü, beyaz tenli, boyu uzun olmasına rağmen tatlı, şirin ve gerçekte çok güzel bir kızdı. Efe üsteğmen açık kumral saçlı, buğday tenli, kemikli bir yüze ve mavi gözlere sahipti. Ve 1.85'ten uzun kalıplı vücuduyla bir 1.75 boyundaki Mısra'nın yanında bir dev gibi duruyordu. Evet aralarında çok boy farkı yoktu ama Efe üsteğmen çok iri bir adamdı ve zayıf olan Mısra'nın yanında dahada iri gözüküyordu. Mısra'nın vücudunda nerdeyse hiç yağ olduğunu düşünmüyorum çünkü hem sağlıklı beslenir hemde düzenli spor yapardı bu yüzden vücudu ince ve sağlıklıydı.

     Efe üsteğmenin bu hareketini sadece ben ve Ediz üsteğmen fark etmişti sanırım çünkü diğerleri çok koyu bir sohbete dalmışlardı takip edemiyordum çünkü çok fazla konuyu aynı anda konuşuyorlardı. Ve bence kimse birbirini dinlemiyordu. Mısra'ya baktığımda yanakları kızarmıştı böyle olduğunda sanki normalde tatlı değilmiş gibi daha tatlı oluyordu.

     Mısra'yı çok seviyorum bu timdeki herkesi seviyorum ama Mısra ve Ömer benim için çok farklıydı. Mısra bana çocukluğumu hatırlatıyordu Ömer ise zaten çocukluğum öldükten sonra yanım da olan tek kişiydi. Mısra bana çocukluğumu hatırlatıyordu çünkü hareketleri, tavırları, davranışları, duyguları her şeyi çocuk Asena'ya o kadar benziyor ki onu gördüğümde direk aklıma çocukluğum geliyor. Bu beni üzmüyor aksine mutlu ediyordu çünkü bazen o kız çocuğunu özlüyorum ve Mısra bana iyi geliyor.

    Hakan komutanın "Hadi kalkın biz çorbacıya gidelimde boğazımızdan sıcak bir şeyler geçsin."demesiyle hep birlikte ayaklandık. Önden Ediz üsteğmen arkasından biz sırayla hangardan çıktık. Ömer ve Cafer dışında hepimizin arabası vardı. Onlarda zaten bizden geçiniyorlardı. O yüzden ihtiyaç duymuyorlardı. Otoparka doğru yürüdük herkes kendi arabasıyla gidecekti çünkü çorbacıdan sonra evlere dağılacaktık.

      Ömer ve Cafer'in hedefi sanırım benim arbamdı. Bana doğru yaklaştılar. Cafer masum bir gülümsemeyle "Komutanım biz sizin arabanızla gelebilir miyiz? Diğerleri çok kötü kullanıyorlar bize hiç güven veremiyorlar. Ama siz öyle misiniz? Hiç değilsiniz. Sizin araba kullanmanıza bayılıyorum eğer bir gün arabam olursa sizden araba kullanma dersleri almak istiyorum."dedi. Aslında bu kadar dil dönmesine gerek yoktu. Sadece ilk cümleyi söylese izin verirdim.

       "Tamam Cafer." Ve onları beklemeden arabanın sürücü koltuğuna geçtim. Yolcu koltuğuna Ömer arka koltuğa da Cafer oturmuştu. Ediz üsteğmenin arabası önden arkasındanda ben  benim arkamda da diğerleri Hakari'nin boş yollarında hızlı hızlı ilerliyorduk.

     Araba sürmeyi çok seviyorum ve iyi de sürdüğümü düşünüyorum direksiyon kontrolüm iyiydi. 18 yaşına girer girmez kendime ailemin bana bıraktığı miras paradan bu arabayı almıştım. Dedemin maddi durumu aşırı iyidi ve o öldükten sonra miras ben ve üç kuzenime bölüştürülmüştü. En büyük kuzenim Aral şirketi yönetiyordu ve benimde şirkete hissem olduğu için benim hesabıma da aylık yüklü miktarda para geliyordu. Bazen imza işleri oluyordu sadece onlar için şirkete yani İstanbul'la gidiyordum.

Fısıltı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin