5. Bölüm

9 3 3
                                    

      

      Bugün babamın doğum günüydü

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Bugün babamın doğum günüydü. Ve belki de bugün benim ölüm günümdü.

       Tuzağa çekilmiştik. Etrafımız onlarca piç kurusuyla sarırlmış ve bizim bu andan en fazla bir saat önce yaşadığımız çatışmada cephaneliğimiz bitti bitecekti. Çatışma bitti diye yerlerimizden ayrılmış aşağıya tutsak üsteğmenin yanına inmiştik. Üsteğmenle birlikte helikopterin iniş yapacağı büyük araziye ilerlerken etrafamızın sarıldığını fark etmiş ve pusu almıştık. Ama bu kurşunlardan kaçabildiğimiz anlamına gelmiyordu. Ömer vurulmuştu yarası ölümcül bir yerde değildi. Sağ omuzuna girmişti kurşun ama içerdeydi. Ve ağır kanaması vardı. Cafer onun yarasıyla ilgileniyordu. Efe Üsteğmen'in sol üst bacağını bir kurşun sıyırmıştı ama sanki sinek ısırmış gibi bir rahatlıkla çatışmaya devam ediyordu. Hakan Komuatan'ın yanın da kurtardığımız üsteğmen çatışıyordu. Biraz şiddet görmüş ama durumu iyiydi. Kuzey Üsteğmen ve Mısra Ömer'in yarasıyla ilgilenen Cafer'i koruma altına almış o şekilde çatışıyorlardı. Ben ve Efe Üsteğmen çok büyük olmayan çıkıntılı taşın arkasına yerleşmiştik. Ediz üsteğmen ise benim sağ tarafımda kalan altı yedi metre uzaklıktaki taşın arkasında çatışıyordu.

    Mermimiz az ve ağır yaralımız vardı. Acilen buradan çıkmalıydık. Eğer yüksek bir yere yerleşebilseydim, kafamızı dahi çıkarmamıza izin vermeyen keskin nişancıyı bulabilirdim. Fakat kafamı bile çıkaramazken yüksek bir yere çıkmam imkansızdı. Ama yine de Hakan Komutan'a bildirdim. "Komutanım keskin nişancı var. Eğer biraz daha yukarı yerleşebilirsem. Etkisiz hale getirebilirim."

      "Saçmalama Keskin. Bırak yukarı çıkmayı ilk adımında delik deşik olursun. Herkes dursun durduğu yerde emre itaatsizlik istemiyorum. Benden habersiz nefes dahi almayacaksınız anlaşıldı mı?" Dedi gergin ve nefes nefese kalmış sert sesiyle.

         Hep bir ağızdan "Emredersiniz komutanım." sesi duyuldu. Ömer'in zar zor çıkan sesini duymamla kalbime oturan ağırlık kalbimi acıttı. Ve vücudumun korkuyla irkilmesini hissetim. Çocukluğumdan olan bir kişiyi daha kaybetmek istemiyordum. Kalbim bunu tekrarlayıp duruyordu. Beynim ise bunu düşünmemem gerektiğini tekrarlıyor ama sanki ikisinin arasında ki bütün damarlar kopmuş ve birbirlerini asla duymuyorlardı. En sonunda beynim bu korkuyu vücudumdan çekmek için çalışmalara başladı ve sadece o irkilmenin sonucu oluşan bir ağrı dalgası vücudumda dolaşmaya başladı.

           Bir kaç saniye süren irkilmenin sonrasında ellerim tekrardan sıkıca silahıma sarılıp odaklandım ve tek tek bu piç kurularının ölümcül bölgelere atış etmeye başladım. Sadece iki şarjör mermim kalmıştı. Ve bunlar her saniye sanki daha da artmaya başlıyordu. Hakan Komutan telsizle Albay'a durumumuzu açıklamış ve yardım göndermelerini talep etmişti. Albay kara desteği göndereceğini ama biraz daha dayanmamız gerektiğini söylemişti. Bu konuşmayı etrafımızın sarıldığını anladığımız ilk dakikalarda yapmışlardı ve hesaplamalarıma göre şu ana kadar desteğin gelmesi gerekiyordu. Helikopterin iniş yaptığı bölgeye yürüme hızıyla en fazla bir saat uzaklıktaydık. Bu kadar geç kalmaları bir sorun çıktığının sonucu olabilirdi. Havadan destek gönderemezdiler çünkü bu pisliklerle aramızda çok bir mesafe yoktu. Hava desteği sonucunda biz de zarar görebilirdik. Albay böyle bir şeye izin vermeyeceğini söylemişti.

Fısıltı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin