1. Sevgili Nilu

7.3K 679 379
                                    


*

*

*




Sevgili Nilu,

Henüz dokuzuncu Nilu'nun son sayfalarına gelmemiştim ama hayatımın yeni dönemine yeni bir defterle başlamak istedim. Bu yüzden dokuzuncu Nilu'yu saygıyla kapatıp İstanbul'da bırakırken seni kendime yol arkadaşı yaptım. Sen benim onuncu Nilu'msun. Sayfalarının neyle dolacağını bilmiyorum ve açıkçası merak da etmiyorum.

Dün valizimi toplarken Nilu ailesinin eski nesillerine göz gezdirdim ve fark ettim ki ilk Nilu'ya 2011 senesinde merhaba demişim. Bu hesapla her seneye bir defter sığdırmış olmam gerek ama öyle değil. Atalarına hemen her gün, uzun uzun kalem değdirmiş olsam da son beş senede sadece iki Nilu doldurmuşum. Üstelik dokuzuncu Nilu tam olarak dolu bile değildi.

Yaşadıkça, hayattan yaş aldıkça sana anlattıklarım da azalmış. Ya da çocukken senle konuşmak daha kolaymış. İlk yumurtamı pişirdiğimde bile Nilu'ya koşan bir çocukmuşum. Tavaya hiç kabuk düşürmeyişimle övünmüşüm. Üstelik bunu iki sayfa dolusu anlatmışım. Yumurtanın bazı yerlerinin neden beyaz bazı yerlerinin ise sarı olduğunu anlamadığımı yazmışım. Sonra uydurmuş ve demişim ki; tuzun değdiği yerler beyazladı, gerisi ise sarı kaldı.

Ne yalan söyleyeyim okudukça güldüm, güldükçe çocukluğumu düşünür oldum. Özledim demem için bir sebep yok aslında ama o zamanlar annemin benimle daha çok konuştuğunu fark etmek biraz canımı yaktı. Seneler oldu ağzından tek kelime duymayalı. O konuşmadıkça ben de susmuşum. Böylece aynı evde yaşayan iki dilsiz olmuşuz. Hatayı onda aramam doğru mu? Belki de ilk adımı atması gereken benimdir. Çünkü çocukken böyle yapardım. O cevap verene kadar sorardım. Cevap alamamak beni incitmezdi ve ağzından çıkan bir kelime de olsa mutlu olurdum. Belki de bunu bir oyun zannediyordum. Anneyi konuşturmaca oyunu. Ağzını açarsa kazanmış olurdum.

Bir noktada çabalamaktan vazgeçmişim. İletişimin tek yanlı olmadığını fark etmiş olabilirim. Sonra hisler var Nilu. Hissettiklerim. Beni sevmediğini hissetmiş olabilirim. Bir kelime için bu kadar çabalamanın ve çoğu zaman onu bile duyamamanın yaşattığı hezimet beni yıldırmış olabilir. Onunla olmak, benimle konuşsun diye çabalamak kendimi kötü hissettirmiş olabilir. Sonunda vazgeçip üst kattaki anneme sığınmış olabilirim.

Belki de karşılık beklemişimdir. Kim bir ömür karşılık görmeden emek verir ki? Ben de bırakmışım işte ipin ucunu. Tutulur mu ki bir daha? Gidip onu konuşturmaya çalışsam, bir şeyler anlatsam, yanında şarkı söylesem, güldürsem... Karşılık verir mi dersin?

Vermez. Vermeyeceğini bilmek, kurmayı düşündüğüm köprüleri sakatlıyor. Yine de denemeli miyim? Belki dönünce yaparım bunu. Ona uzun uzun yazımı anlatır, sahne maceralarımdan bahsederim. Bakar mı dersin gözlerimin içine? Olmaz deme hemen, belki olur, ne biliyorsun? Yenilmekten korkan savaşa girmezmiş. Benimki de o hesap.

Saçmalıyor muyum? Burada olma sebebim, İstanbul'da tek başıma eve çıkabilmek için para biriktirmek. Bu halde İstanbul'a döndüğüm zaman annemin yüzüme bakmasını beklemek de ahmaklık. "Senin yanından taşınıyorum anne" deyip valizimi toplarken yüzüme bakıp bana gülümseyecek mi? Yoksa yolun açık olsun mu diyecek? Her ikisi de değil. Öyle, kukumav kuşları gibi koltuğuna oturup teybini açacak. Ben "Ara sıra uğrarım, bir şey olursa mesaj yaz," diyerek evden çıkacağım. Çıkarken hangi şarkı çalar sence? Gülden Karaböcek "Ben olmalıydım" der mi? Son günlerde en çok onu dinlediği için aklıma ilk gelen bu oldu.

Arabesk PavyonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin