6. Bir Kasımpatı

2.2K 379 78
                                    




ANKARA

Ekim, 1995


*

*

*


"Çiçekler açsın, böcekler ötsün,

Kırlarda sevgililer, el ele olsun."

Elindeki yıpranmış kâğıdı, kasetin içine yerleştiren Hasan, bir süre bomboş gözlerle karşısında duran çiçek kovalarına baktı. Sonunda "Yok arkadaş," dedi. "Benim elim varmaz, ben bir bukete böyle bir not düşemem. Elim titrer, kalemim kırılır, nah şu kitaplar çarpar beni."

Akif ustanın "Ben buketlere yazılabilecek şarkıları hep işaretledim," demesi üzerine oturmuş bir bir bakmıştı o şarkılara. Her birinde canı biraz daha sıkılmış, boynu biraz daha bükülmüştü.

Bir elini tomurcuktan genç kız olan kasımpatıya uzatıp "Haksız mıyım?" diye sordu.

"Bir insana seni verip de dalına nasıl böyle bir şey yazayım? Hem benim içimde neler var biliyor musun?"

Ters çevirip de oturduğu bir kovanın üzerinde, başını çevirip göğe baktı.

"Hep böyle çocuksu mu bakar senin gözlerin?

Hep böyle içinde uzak bir ışık mı yanar?

Bakışlarında beni dinlendiren bir şey var;

Kıyısındaymış gibi en sakin denizlerin...

Bir yelkenliyim şimdi ben senin limanında,

Fırtınalardan geldim, sende dinleniyorum."

Ezberinden okuduğu şiirle derin bir nefes alıp kasımpatıya döndü. "Ümit Yaşar yazmış," dedi çiçeğe öğretir gibi. "Nasıl yazmış ama. Sevmeden yazılacak şey mi şu? Çok sevmeden, bir denizin gemisi olmadan yazılacak şey mi?"

Bir mersin dalı aldı oturduğu yerden. "Değil," dedi. Kasımpatıyı mersin dallarının arasına yerleştirip çiçeği birken bin yapma çabasındaydı. Bir yandan kucağındaki çiçeklerle dallarla konuşuyordu. "Madem bir insanın sevgilisine gideceksiniz; o zaman üstünüze başınıza çeki düzen vermeniz lazım."

"Ben de istemezdim dalınızdan kopmanızı. Ama olmuşa çare yok ki. Önüne bakmalı insan. Yani çiçek. Önünüzde bir vazife var. Birini mutlu edeceksiniz. Herhalde bir kadın olacak bu. Size bakıp yalnızca dalınızı budağınızı görmeyecek. Sevdiğini görecek. Aşkını görecek. Öyle olunca solsanız bile unutulmayacaksınız. Kupkuru budaklarınız bile her daim aşkı taşıyor olacak. Hiç ölmeyeceksiniz yani."

Öyle olurdu herhalde değil mi? İnsan bomboş bir duvarda bile sevdiğinin güzel yüzünü görmez miydi? Karşısındaki boş duvara baka baka iç çekti. Öyle olmalıydı. Neden sonra kucağına döndü. Çiçekleri eli erdiğince göze hoş gelecek bir biçime sokup parlak jelatin kağıtlarından birini çekti. Evire çevire sardı. Önce saplarına bir lastik doladı, sonra da beyaz şerit rafya iplerinden bir parça kesip buketi bağladı. Makasın keskin yanıyla ipin uçlarını kıvırdı. Görüntüye baktı, hoşnut oldu.

Ustasının çok uğraşma dediği ucuz buketlerdendi bu ama şuncacık uğraşmak bile iyi gelmişti ona. Onuncu buketiydi, her yapışında eli daha da hızlanmıştı; üstelik çiçeklerle muhabbeti de kesmemişti. Hazır ettiklerini içine su doldurduğu büyük kovalara yerleştirdikten sonra yerleri süpürdü. Süpürürken iki kez telefon çaldı, sipariş aldı.

Arabesk PavyonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin