9. Vazifeli Mahlukatlar

3.1K 278 161
                                    

*

*

*

1995, ANKARA

*

*

*

Tansu Kardeşim,

Mektubunda bana "Her düş çiçek açmıyor," demişsin. Hangi yazarın kelamıdır, hangi kitaptır bilmem ancak ruhumuzun yedi bin renkten oluştuğunu bilirim. Her rengin de yedi bin sureti vardır. Bir yoldan geçenin bir daha o yola, o ayakla değmesi ne mümkün. Diyeceğim o ki, hangi rengin hangi suretinde isen, "işte benim için yazılmış" dediğin tümcenin tam karşısında yine kendini bulursun. Bütün mesele neye inandığımızdır kardeşim. İnanmak... İnsan en çok inandıklarıyla sınanır, inandıklarının peşinden koşar, inandıkları için yaşar. Umut dediğin şey ancak ve ancak inanacak bir şey kalmadıysa tükenir. Bundan sebep her yeni düş, inanacak bir çiçektir; su verirsen muhakkak büyür.

Seninle kardeşin Hasan olarak yazılmamış bir kitabın, keşfedilmemiş "büyük adam sözünü" paylaşayım mı? Her düşün bir vadesi vardır, vaktinden önce hiçbir düş çiçek açmaz. Müşterek hayallerimizi gerçek kılamadıysak bile onlar solarken yere bıraktıkları tohumlar elbet bir gün yeşerecek. Sen suyunu eksik etme yeter.

Nasıl ki on yaşında iken yirmi yaşımızı hayal edemiyorsak, otuzu, kırkı, elliyi ve dahi sekseni bilmek mümkün değilse; toprağın koynuna düşen tohumun filizini nereden bilelim?

Bak bir evladını kahrolarak bıraktığın yerden bir yenisi yetişmiş. Toprağın kudretine şaşmamak elde değil kardeşim. Çekirdek atsan sana ağaç verecek bir varlık karşısında sen, ben, biz neyiz biliyor musun? Vazifeli mahlukatlar. Bir okulun, bir sınıfın içerisinde, kara tahta başında ders vermek değil ki vazifemiz. Vazife dediğin sabah gökte gördüğün güneşe selam vermekle başlar. Yolda yürüyen karıncaya basmak bir yere dursun yaren olmakla sürer. Aslen o da vazifelidir, hiç yolda yürüyen bir karıncanın durup dinlendiğini gördün mü? Göremezsin, öleceğini de bilse inanmaktan vazgeçmez. Gece oldu mu yarın yapacaklarını düşünür, her ne yaparsa kolları yük bilmez.

Bir çocuğun düşünü sulamak da vazifedir Tansu. Muallim olmaya hacet var mı sanırsın?

Bütün bunlar bir yana, kurduğumuz her düşün gerçek olması mümkün değil, öyle olsaydı her insan kaderini kendi elleriyle yazardı. O vakit bu dünyada zamansız ölümler, hastalıklar, katiller yahut herhangi bir kötülük vuku bulmazdı. Kimse canına kıymık batırmaz ancak kötülükle tanış olmayan iyiliği, iyi olmayı ve gönül hoşluğunu ne bilsin? İyisi mi Tansu kardeşim, sen bahçene çiçekler dik; her gün onları güzellikle sula, arada hâl hatırlarını sor. Patlayan her tomurcukta gönlümün bahçesi kapının önü olsun.

Gönderdiğim tohumlar, çiçekçi çırağı Hasan'ın yeğenine fukara hediyesi olsun. Fotoğrafınıza uzun uzun baktım, boyuna pozuna bakıp yüzüne karşı maşallah demeyeceğimi biliyorsun lakin döktüğünüz şapın çeperi gözüme amma boş geldi bilesin! Tohumlar bunun için. İlkbahara doğru ekersen, yazı görmeden çimlenir; sonbaharda çiçeklerini görürsün. Ben de o çiçeklerin arasında serpilen Bilge'yi görmek isterim. Seneler sonra ona "Bak," derim. "Babanla ben de senin kadarken burada top koştururduk, baban yere düştü mü bebek gibi ağlardı. Bir kere dizi kanamıştı da kan kardeş olabilmek için benim dizimi yere sürte sürte kanatmıştık. Kardeşliğimiz biraz da buradan geliyor."

Yeğenime seni ben anlatmalıyım. Üçkağıtçılığını, okudum deyip okumadığın kitapları, atladığın sayfaları ve inandıklarının uğruna savaşmadığın için dindiremediğin hüznünü benden dinlemeli. Dinlemeli ki, hayatının en mühim derslerini tastamam okusun, bilsin. Vazgeçmemeyi öğrensin.

Arabesk PavyonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin