" 'Birde ben normal bi çocuk olmak istiyoruum' demedi mi sinir krizine giriyorum!"
"Louis."
Niall onu sakinleştirmek adına konuşuyordu.
Uzun bir süre Zayn ve Liam yoktu.
Ve tabi Louis ve Zayn kavgalıydı.
Twitterda bile kavgalı oldukları çok belliydi.
Üzerine birde herkes bunu konuşuyordu.
Sadece sessizce oturuyorduk.
Ve bu dört kişi...
Aslında 3 kişi ve bir enkazla şarkı çalışmaları yapmalıydık.
Liam sürekli isyanlardaydı.
Üzerine şarkı bestecimiz ve yazarımız o..
"Liam kendini acilen toparlamalısın!"
Louis sertçe çıkıştığında aniden ona baktım.
"Bu nasıl bir üslup Louis! Kendine gel Liam zor günler yaşıyor. Lütfen biraz daha nazik davranır mısın?"
Dediğimde bir anda duraksadı.
"Haklısın kusura bakma Lee."
Dediğimde Liam elinde kupayla koltuğa çöktü.
"İyi değilim.. kötü durumdayım ama bu sizi unuttuğum anlamına gelmez.."
Niall tebessüm etti.
"Ve artık çalışmalara başlamalıyız çünkü 4'ümüzden, Zayn'siz de bir grup çıkar.. çokta güzel çıkar!"
"Liam ona kızgınsın biliyorum ama birbirinizin zamana ihtiyacı var.."
Dediğimde kafasını salladı.
"Evet ama bana inanmayan o."
Niall yanında oturdu.
"Haklısın. Ama eminim herşey düzelecek Liam."
"Kötü düşünme,Pozitif ol ve iyiyi çağır.."
Louis konuşunca ona baktım.
"İlginç Louis beni şaşırtıyorsun.."
"Tanıdığım iyi kalpli biri bana hep bunları aşıladı.."
Tebessüm ettiğimde hepsi bize baktı.
" o zaman! Hadi! Ne duruyoruz!"
Büyük bir hevesle işe koyulmuştuk.
--
With no way out and a long way down
(Hiçbir çıkış olmadan ve uzun bir yol varken)
Everybody needs someone around
(Herkes etrafında birilerine ihtiyaç duyar)But I can't hold you, too close now
(Ama şimdi sana çok sıkı tutunamıyorum)Through the wire, through the wire
(Tellerin ötesinden, tellerin ötesinden)
What a feeling to be right here beside you now
(Ne his ama şu an yanıbaşında olabilmek)
Holding you in my arms
(Seni kollarımda sarmak)
When the air ran out and we both started running wild
(Nefesimiz kesildiğinde ve çılgınlar gibi koşmaya başladığımızda)The sky fell down
(Gökyüzü üzerimize yıkıldı)
But you've got stars, they're in your eyes
(Ama sen yıldızlara sahipsin, onlar gözlerindeler)
And I've got something missing tonight
(Bense bu gece kaybolan bir şeye)
What a feeling to be a king beside you, somehow
(Ne his ama yanında kral gibi hissetmek, bir şekilde)
I wish I could be there now
(Şimdi orada olabilseydim keşke)Whatever chains are holding you back
(Seni tutsak tutan o zinciler)
Holding you back, don't let 'em tie you down
(Seni tutsak tutan zincirlerin seni bağlamalarına izin sevme)
Whatever chains are holding you back
)Seni tutsak tutan o zinciler)Holding you back, tell me you believe in that
(Seni tutsak tutan o zincirlerin, buna inandığını söyle bana..)Koca sahnede bunu söylemememiz bize yazdığımız zamanı hatırlatmıştı.
Şimdi dört kişiydik ve yinede dinleniyorduk.
"Herkes buna takmış durumda.."
Soyunma odasında öylece duruyorduk.
"Neye?"
"Drag me down.. en sevilen parçamız oldu."
Niall konuşurken güldük.
"Bundan sonra sololara başlayacağız Niall.."
"Lanet! Neden böyle olmak zorunda ben sizinle mutluydum."
"Aww.."
Hepimiz ona sarıldık.
Bir anda odanın kapısı tıklandı ve hepimiz açılan kapıya döndük.
"Çocuklar...?"
Karşımızda gördüğümüz kişiyle dona kalmıştık.
"Ne diye geldi ki?"
"Bilmiyorum.."
"Acaba bir sorun mu var?"
"Zannetmem?"
Üzgün görünüyordu. Ama şimdi birden bire bize ne söylemeye gelmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Precious Sunshine (Larry-Ziam)
FanfictionSevgilim, kralı karanlık olan bir ülkedir senin saçların Alnın çiçeklerin bir havalanışı. Başın dipdiri bir ormandır senin, Uyuyan kuşlarla dolu Gövden nisandır, benim için Koltuk altlarında ilkbaharın gelişi. Sevgilim, başın kutusudur, Aklın olan o...