Gri duvarlarla çevrili bir depo. Dağın başında olduğundan belki korkutucu gözüküyordu. Binanın etrafını sarmaşıklar kaplamıştı, ten rengini yeşile döndürecek kadar. Dışarıdan bakıldığında perili bir eve benzeyen depo uzun yıllardır kullanılmamıştı. Peki Lee Heeseung'un burada ne işi vardı?
"Ben sakin bir adam değilim." dedi Heeseung alaycı sırıtışını takınırken. "Bu zamana kadar da kimseye acımadım."
İki adamın tuttuğu oğlana bakarken gözleri öyle büyük bir alevle parlıyordu ki onu gerçekten tanımayan herkes ondan korkardı. Tanıyanlar da korkardı gerçi. Lee Heeseung insanlara gerçekte nasıl ürkütücü biri olduğunu göstermiyordu. Ne de olsa o bir idoldü. Diğerlerine örnek olması gerekiyordu.
Özellikle de Jake'in onun bu acımasız yanını görmesini istemiyordu. Onu ilk gördüğü andan beri takınmak istediği kötü tavrı bir türlü becerememişti ve kendinde olduğunu bilmediği bir merhametle yaklaşmıştı Jake'e. Ama bu sadece Jake ve diğer Enhypen üyeleri için geçerli olabilirdi. Şu an karşısında duran adam için değil.
"Nedense seni ilk gördüğüm andan beri canımı sıkmak için elinden geleni yapıyorsun Luka." Adamın önüne yürüdü Heeseung. Dizleri üzerinde çökmüş adamın çenesini kaldırdı ve ağzındaki bantı çıkarttı.
Nefret dolu gözlerle ona bakan adamın yüzüne zarar vermek istemiyordu. Ne de olsa o da bir idoldü. Heeseung haberlere bir kez daha çıkmaya pek hevesli değildi.
"Benimle uğraşmana bir şey demedim gördüğün gibi. Ağabeyimin yanında olarak devamlı beni rahatsız ediyordun zaten. Ama Jake..." Heeseung'un alaylı ifadesi değişti. "Jake'e karşı her bir yanlışın seni bu dünya üzerinden silinmeye bir adım daha yaklaştırır."
"Seni bitirebilirim Lee Heeseung!" diye bağırdı Luka.
"Bana hiçbir şey yapamazsın." dedi Heeseung sakince. "Senin gibi bir piyon bana hiçbir şey yapamaz!"
Heeseung'un sesi tüm depoyu doldurduğunda yüzündeki ifadeden Luka'yı tutan adamlar bile korkmuştu.
"Beyler." dedi Heeseung. Seslendiği adamlar hazır ola geçeceklerdi neredeyse. "Gerisi sizde."
Heeseung'un ses tonu sertti. Karşısındaki adamlardan onu hırpalamalarını istemiyordu. Sadece korkutmalılardı. Fiziksel acı kesinlikle onluk değildi. Luka da böyle kolay kurtulmayı hak etmiyordu zaten.
"Lee Heeseung!" Luka'nın sesi güçsüzdü.
"Bana bulaşmaman gerektiğini öğren artık. Bir dahaki sefer... bir dahaki sefer diye bir şey olmayacak."
Heeseung depodan çıkıp arabasına bindi. Yurda geri dönerken buraya gelmeden önce konuştuğu arkadaşını aradı.
"Dinliyorum patron." diyerek açtı telefonu arkadaşı.
"Yayınlayabilirsin." dedi Heeseung.
"Hepsini mi?"
"Hepsini."
"Biraz uzun sürebilir. Malum elimizdeki bilgiler çok fazla. Piç herif tek kişiye de sataşmamış ki." diye sızlandı telefondaki ses.
"Sana güveniyorum Shin." dedi Heeseung. Telefonu kapattı.
——
Enhypen, Avustralya'ya gelmişti. İlk iş olarak sokak satıcılarından yiyecek aldılar. Bu Sunoo'nun fikriydi. Genç adam açlıktan bayılabilirdi çünkü. Uçaktaki yemekler her ne kadar güzel olsa da Sunoo onlardan pek hoşlanmamıştı.
"Yavaş ye, boğulacaksın." diye onu azarladı Niki.
Sunoo ona aldırış etmeden yemek yemeye devam ederken Heeseung, Jake'in elini tuttu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
POLAROID LOVE [HEEJAKE]
FanfictionSim Jaeyun, Enhypen grubuna yedinci üye olarak katılır. Lee Heeseung ve Sim Jaeyun'un kalp kırıklıkları, aşk ve hayranlık dolu hikayesi ise işte tam olarak böyle başlar.