Aylar oldu. Neden hâlâ beni görmüyor? Ona olan hislerimi yeterince belli etmiyor muyum? Aynı okuldayız bi kere. Hep dip dibeyiz ama değiliz de. Belki de arkadaşlıktan fazlasını beklememeliyim. Sonuçta üniversite vakti geliyor, birbirimize alışmak çok da iyi bir fikir olmayabilir.
***
Ayça ve Deniz yine bir öğle arası yemek yemeye gidiyorlarken Ayçanın müzikten arkadaşlarına rastladılar. Ayça ve arkadaşları ayaküstü sohbet ederken Deniz onları tanımadığı için yere dalmış sohbetlerinin bitmesini bekliyordu. Duru, kendilerinden iki dönem küçük olan ve müzik kulübünde tanıştığı bir kızla selamlaştı. Kız gittikten sonra biraz utanmış olmalı ki yüzü kızararak "Selamlaştım ama kızın adını unuttum ya.. Neydi siz hatırlıyor musunuz?" dedi arkadaşlarına.
Normalde tanımadığı insanlarla pek iletişime geçmeyen Deniz şaşırtıcı bir biçimde atıldı:
-Dilanur.
-Aaa evet doğru. Doğru da.. sen nereden biliyorsun ki?
-Hiç. Hoşlandığım kızla aynı sınıftalar. Oradan biliyorum, dedi.
Konuşurken Denizin elleri cebindeydi. Bir yabancıyla konuşurken -arkadaşı olmayan herkes onun için son derece yabancıdır- maskesinin üzerinden gözlerini kaçırırdı hep. Ama konu gönül işleri olunca gerginliğine rağmen geri adım atmazdı. Duru şaşkındı. Şaşırmasının sebebi Denizin bir kızdan hoşlanması değildi. Kendisiyle ilk defa konuşmasıydı.
Duruların sınıfı diğer son sınıfların aksine en üst katta değil giriş kattaydı. Ayça yukarıdaki sınıfına geçmeden önce mutlaka Duruya bir selam verirdi. En yakın arkadaşı Deniz ise elleri yeşil formasının cebinde onların konuşmasının bitmesini beklerken yine uzaklara dalardı. İkna etmesi gereken bir kalp olunca insan istemeden dalıp gidiyordu. Arkadaş edinmek Deniz için hiçbir zaman kolay bir iş olmamıştı. Yine de arada onlara katılıyordu. Zamanla instagramdan da takipleştiler. En azından bu ufak ziyaretlerden sonra artık Duru onun için tamamen bir yabancı değildi.
Duru hep müzik provalarındaydı. Ayça sayısalcı olduğu için ders yoğunluğundan yalnızca birkaç etkinliğe katılabilmişti ama Durunun ayt fizik gibi bi derdi yoktu sonuçta. Son ay ezberlenmeyi bekleyen yazar eserler dışında rahat bir programı vardı. Bütün müzik etkinliklerinde yan flütüyle onu görürdünüz. Çalarken gözleri kapanır, kendisi de uzaklara giderdi sanki. Normalde yerinde duramayan bu kız müzik yaparken bambaşka biri olurdu, her şeyi notalarla anlatmaya çalışıyordu sanki. Dinlerken anlardınız kendine bile anlatamadığı ne çok şeyi olduğunu.
Duru her sahneye çıktığında Ayça ve Denizi de mutlaka çağırırdı. Denizle çok yakın olmasa da tatlı kız diye düşünüyordu, belki bir gün arkadaş oluruz. 10 Kasım dinletisinde de aynı şeyi yapıp kızları davet etti. Okuldaki öğrenciler salonu tamamen doldurmak üzereyken Ayça ve Deniz belirdi. Duru onları karşıladı. Deniz yine hiç ses vermiyordu. Covidden sonra okuldaki herkes maske takma kuralını çiğnerken Deniz 'kimse benimle konuşmasın' dercesine maskesini hiç düşürmezdi ağzından. Salonda son iki koltuk kalmıştı. Duru koltukları kızlara gösterip kulise geçti. Oturacakları yere ilerlerken Denizin gözleri kocaman açıldı. Koskoca salonda boş kalan tek sandalye Işılın hemen arkasındakiydi. Ne selamlaştılar ne konuştular. Fakat Deniz gözlerini kaçırmadı. İçinde heyecan ve korku arası bir his oluştu. Eli ayağına dolaştı, koltuğa yaklaşırken biraz tökezledi. "Tam şu an bi röntgen çekseler karnımdaki kelebekleri görürler vallahi" diye geçirdi içinden. Ayçaya dönüp gözüyle Işılı işaret etti. Ayça sadece göz devirdi. Sevemiyordu bu kızı. Ne yapıp ne edip dostunu üzmeyi başarıyordu. Ayça, Denizin üzülmesine dayanamazdı. Dört yıldır sınıf arkadaşıydı ve son iki yıldır da yedikleri içtikleri ayrı gitmezdi. İkisi de bu süreçlerde yeni insanlar tanıdı, yeni ayrılıklar yaşadı ama hep birbirlerinin arkasında oldu, birbirlerine kıyamazlardı. Dinleti başladı ve Ayça Durunun birkaç videosunu çekti. Arada bir Işılın uzun boyu videoyu kapatıyordu. Video pek güzel olmadı ama Duru yine kusursuz çaldı, diye düşündü. Bu güzel anma gününden sonra öğretmenler günü konseri verildi. Bu kadar aktif bir müzik kulübünü hiç kuşkusuz Ebru Hoca'ya borçlulardı.