VII

45 5 4
                                    

Güneş karanlık geceye inat doğmaya başlamıştı. Çiçek desenleri olan perdeden içeri artık güneşin karşısında cılızlaşan sokak lambasının ışığı süzülüyordu. Üzerimdeki ince pikeyi sırtıma doladım. Gece soğuğu da beraberinde getirmişti. 

Yatakta doğrulup yanımdaki sürahiye uzandım.  Karşımdaki koltukta sessizce beni izleyen silueti görünce sürahi elimden kaydı ve parlak zeminde tuzla buz oldu. Ashton kalkıp yatağa koştu. "Bir yerine geldi mi? Çok üzgünüm Eliza. Seni korkutmak istememiştim." Yere eğilip cam kırıklarını bir araya getirmeye başladı. "Ne halt ettiğini sanıyordun?" diye çıkıştım. Fakat bu onu daha çok üzmekten başka bir işe yaramadı. Yüzüme duygusuzca baktı. Dikkatini yeniden camlara verdiğinde kalp atışlarımın göğüs kafesimi zorladığını duydum.

"Ashton." Bakmaya tenezzül bile etmiyordu. Camlara basmamaya dikkat ederek yanına yaklaştım. "Ashton. Bak, çok korktum tamam mı? Özür dilerim." Dalgın bakışları gözlerimi bulduğunda gülümseyip yanağına dokundum. Özür niyetine yanımda yatmasını istediğimde ikiletmeden kabullenip kafasını salladı. O gece onun yüzüne bakıp yüz hatlarını aklıma kazımaya çalışırken uyuyakaldım.

Ertesi sabah ise sıcaklığını yanımda hissetmeden uyandım. basamakları ağır ağır inerken kahve kokusu iştahımı açmaya çalışıyordu. Sert ve acı.Ashton verandadaki salıncağa kurulmuş kahvesi ile bana bakıyordu. Garip olan şey ise gülüp el sallıyor olmasıydı . Yanını işaret edip gelmemi istedi. 

"Seni şehir dışında bir yere götürüyorum Elizabeth. Yapma potansiyelinde bulunduğun tüm itirazlar geçersizdir. Yukarı çık ve giyin." Ellerini birbirine yapıştırıp ovuşturdu. Heyecanından patlayacak gibiydi. Bu yüzden itiraz etmeden dediklerini yapmaya koyuldum.

Aşağıya indigimde Ashton omzunda bir sırt çantasıyla kapıda dikiliyor ve mentollü bir sakızın içindekiler kısmını okuyordu. Beni fark edince kapıya doğru hareketlendi. "Hadi bakalım Eliza." Ağzına bir sakız atıp kapıyı benim için açtı.

"Majesteleri" Gözlerimi devirip dışarı çıktım.  "Şurada duran siyah araba." Garajı gösteriyordu. Sen git ben geliyorum. Kapıyı arkasından çekip kilitlerken ben garaja doğru yürümeye başladım.

"Beğendin mi ?" Elinde anahtarları çevirip duruyordu. "Ha?" Gülerek devam etti.

Dudaklarımı büzerek omuz silktim. "İşe yarasın yeter." Kapıyı açıp koltuğa atladım. "Hadi bakalım Irwin neler planladın bir bakalım."

Ashton arabaya binip emniyet kemerini bağladı.

*

Tüm yol boyunca Ashton sohbet etmeye çalışsa da ben sorulara tek kelimelik cevaplar veriyor, yanıt gerektirmeyen şeylere onaylar gibi kafa sallıyordum.

"Hadi ama." diyip arabayı durdurdu. " Seninle 45 dakikadır konuşmaya çalışıyorum. Sen ise kaçamak cevaplar verip duruyorsun. Bir öylesin bir böyle. Ben sadece sana yardım etmeye çalışıyorum. Ne zaman anlayacaksın?"

Ettiği sitemden sonra gözlerim dolmaya başlamıştı ve benim buna engel olmam gerekti. Bir yerde okuduğum hızlı nefes alma taktiğini uygulayarak Ashton'a döndüm.

"Yardıma ihtiyacım olduğunu mu düşünüyorsun?" tek kaşım istemsizce havaya kalkmıştı.

"Konuyu saptırma Elisabet. Ne demek istediğimi iyi biliyorsun. Sana iyi gelmeye çalışıyorum." tuttuğu direksiyonu daha da sıkı tuttu.

Bir damla gözlerimden aşağıya akarak özgürlüğüne kavuştu. Kafam gittikçe allak bullak olmaya başlamıştı. Neyin peşindeydi? Ve ben Ashton'a hangi kafayla yüz vermiştim?

remediless hearts club | ashton irwinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin