Ashtonla aramızda geçen şeyi birine anlatmazsam çatlayacaktım. Hızlı aramadan 2'yi tuşlayıp bana yıl gibi gelen biplemeleri dinledim.
"Hey, Liz?" dedi tanıdık bir ses yüzümü aptalca bir gülümseme kaplamıştı. "Meg? Kuzen sesini duymayı özlemişim." Karşı tarafta kıkırdadı. "Ah, evet. Şu ses kaç insana huzur dağıtıyor bir bilsen şaşarsın Liz."
"Ukala." diyip ben de kıkırdadım. "Nasıl gidiyor?"
"Şu an her şey o kadar yolundaki. Sana bir süprizim vardı. Ama sanırım annem sana söylemiş."
İstemsizce kaşlarımı çatıp "Neymiş o sürpriz Bayan benimherparçambirharika? "
"İlk olarak evet benim her parçam bir harika." Tabii ki de dalga geçiyordu. Birinin bu kadar egoist olması Megan için bile imkansızdı. " Ve ... -davullar lütfen- sizin hemen yanınızdaki eve taşınıyorum, Liz."
Söylediğine karşılık bir çığlık attım. Hayatım boyunca tanıdığım en iyi arkadaşım uzun bir aradan sonra geri dönüyordu. Üniversiteyi bitirdikten sonra New York'a taşınmıştı. En son onu nişanum yani 4 yıl önce görmüştüm. Şimdi ise hasret bitiriyordu. Düşündüklerime gülerek "Ne zaman Meg? Seni o kadar özledim ki. Ayrıca sana bir o kadarda ihtiyacım var."
"Seni salak." dedi. Egosu bir yana bana asla sevgi sözcükleri söylemezdi. Onun sevgisini gösterme şekli buydu, aşağılamak.
"Ben çoktan buradayım. Birkaç emlak işim kaldı sadece."
Bunu duyunca suratıma salak bir gülümseme yayıldı."Yemek hazırlıyorum itiraz kabul etmiyorum. Akşama bizdesin." diyip telefonu kapattım.
Tavuğu deli gibi sevdiğini bildiğim için kremalı tavuk yapmakta karar kılmıştım. Eksik alışverişimi tamamlayıp eve döndüğümde Finn hala evde değildi. Önlüğümü bağlayıp yemeğe giriştim. Yaklaşık 1 saat sonra adeta bir saray sofrası karşımdaydı. Kendimle gurur duyarken zil çaldı.
Saçları omuzlarına gelen açık kahverengi saçlı minyon kızı görünce içimde bir sevinç kibriti çakılmıştı. Birbirimize karşı çığlık attık ve daha sonra omuzuna atladım.
Masaya geçerken bir yandan da Finn'e acele etmesi için mesaj atıyordum. Megan'ın arkamda durduğunu ancak telefonu elimden aldığında anlamıştım. "Kızlar gecesi kuralı bir; erkekleri evden kovun."
Birlikte yemek yedikten sonra patlamış mısırımızla Iron Man izlemeye koyulmuştuk. Yorganın altında Megan'ın New York maceralarını dinliyordum. Bir süre sonra lafını kesip asıl niyetim olan olayı anlattım.
Ashton piçiyle aramda geçen olayı anlattıktan sonra biraz tedirgin olmuştu.
"Ne yapmayı düşünüyorsun? dedi huzursuzca.
"Hiçbir fikrim yok, Meg." diyip başımı ellerimin arasına aldım. "Hey, hallederiz Liz. Şimdi Iron Man zamanı kuzen." diyip ellerimi yüzümden çekti.
¤
Uyuya kaldığımız koltukta doğruldum Meg daha uyanmamıştı. Kalkıp yukarıya çıktım. Finn hala gelmemişti. Duşa girmek için üzerimdekilerden kurtulurken telefonumu elime alıp Finn'i aradım. Kısa bir sürede telefonu açmıştı.
"Günaydın, güzellik." dedi çoktan uyandığını belli edecek kadar canlı bir sesle.
"Günaydın Finn. Nerelerdesin? Beni meraklandırıyorsun." dedim gözlerimi ovalarken. "Megan sana söyledi sanıyordum. O minyon tipli cadı dün beni evden kovdu. Aidenlardayım."
Kıkırdayıp devam ettim, "Gerçekten sensiz kalmak kötü. Şimdiden özlüyorum. Finn, seni seviyorum." dedim duygusallaşarak.
"Ah, evet. Şu an gitmem gerek. Ben de seni özledim." dedi ve telefonu kapattı.
![](https://img.wattpad.com/cover/34478919-288-k322007.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
remediless hearts club | ashton irwin
Fanfiction"Bir şey söylemene gerek yok Ashton, bakışların her şeyi söylüyor." gözlerim birkaç gündür ağlamaktan yanmasına rağmen yine de doldu. Kıvırcık saçlarını çekiştirip duruyor, fakat tek kelime etmiyordu. Bana asırlar gibi gelen zamanı yakıcı sözleriyle...