11; Kal.

24 4 111
                                    

"Sevgili, eğer bana kal deseydin, ömrümün sonuna denk gitmeye tenezzül edemezdim."

-

Olay yaşanmadan dakikalar önce

Taehyung


Karşımda saatlerdir boş boş konuşan bu aptal adamı artık dinlemiyordum. Çünkü aceleci tavırları ve gözlerinin sürekli üzerimde olmasından beni oyalamaya çalıştığının farkına varmıştım.

"Durdurun şu sunumu" elimle adamlarımdan birine işaret verdim. Zaten ben konuşur konuşmaz odadaki herkesin odağı bana dönmüştü ve ani bir sessizlik kaplamıştı her yeri.

"Bay Kim bir sorun mu var?" Saatlerdir ekranın önünde duran aptal konuştuğunda yumruklarımı sıkmadan edemedim.

"Sorun senin benim vaktimi çalıyor olman."

"A-anlamadım" bakışlarımı ondan çekip hemen masanın karşısında oturan ve asıl sorumlu olan adama baktım.

"Beni 2 gündür bu bir boka benzemeyen sevkiyatını anlatmak için mi oyalıyorsun" kendinden emin gülüşünü gördüğümde kalkıp ağzının ortasına bir yumruk atmamak için zor tuttum kendimi.

"Bir boka benzemeyen? Şirket işleriyle uğraşmaya başladığından beri işin kirli tarafına elini sürmez oldun."

"Ne demek istiyorsun" ben de tıpkı onun gibi sırıtmaya başladım.

"Artık sevkiyat işlerinden anlamıyor olmanı yadırgamıyorum diyorum."

"Şirketin başına geçtiğimden beri buralarla ilgilenemiyor olmam senin ipinin hâlâ elimde olduğu gerçeğini değiştirmez" gülüşü yavaş yavaş silinmeye başladı

"Bu yüzden yaptığın her sevkiyatın benim elimin altından geçtiğini, benim onayım olmadan bir sik yapamayacağını ve şirketinin adını bile sana benim verdiğimi unutma" herhangi bir cevap vermesini beklemeden ayağa kalktım. Sinirim beni hem oyalayışına hem de oğlumdan uzak tutuşunaydı.

2 gündür onunla vakit geçiriyor olabilirdim. Tıpkı aylardır hayalini kurduğum gibi onun yanı başında uyanabilir, ona yemekler pişirip istediğimce sevebilirdim. Ama tam karşımda oturmuş ve dumura uğramış ifadesiyle bana bakan adam yüzünden bunların hiç birini yapamamıştım.

Oğlumdan uzakta kalmamı sağladığı 2 gün için onu öldürüp öldürmemeyi kafamda tarttım. En az benim ki kadar ünlü bir tasarım şirketi vardı. Onun şirketini kurmasına babam yardım etmişti. Ben ise babamı kaybedene kadar işlerin pis tarafıyla uğraşmıştım. Ailemin dahi bilmediği şeylerle.

Kapıya doğru yürüyordum ki konuşması durmamı sağladı. "Zavallı baban bunca pisliğe bulaştığını bilse ne düşünürdü acaba?" ona döndüm ve bir süre boş boş suratına baktım. "Bilirsin babanla çok yakındık, seni de iyi bir çocuk sanardım hep"

"Mezarda bunları düşünebileceğini sanmıyorum." neredeyse suratına doğru tıslar bir vaziyetteydim. Yemin ediyorum ki sabrımın son kırıntılarını kullanıyordum. Babama defalarca kez bu adamla iş birliği yapmaması gerektiğini söylemiştim. Çünkü karanlık işlere bulaştığını biliyordum. Ancak hiçbir zaman yaptığım işi ifşa edip ona elimdeki tüm kanıtları gösterememiştim. Babam ve bu adamın arasını bozacak o hareketi yapamamıştım.

Babama kanıtları gösterseydim benimde bu işin içinde olduğumu anlardı. Hem de kötülediğim arkadaşından çok daha berbat bir halde.

O bana cevap verme fırsatı bulamadan kapı açıldı ve adamlarımdan biri elinde çalan telefonumla beraber içeri girdi.

Delibal / TaeKookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin