1

358 30 2
                                    

Bölüm: Baristalık nerede, garsonluk nerede?

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Bölüm: Baristalık nerede, garsonluk nerede?

Kendimle ilgili konuşmaktan hazzetmediğimi fark ettiğimde birinci sınıfa gidiyordum. Öğretmenimiz adımızı, ebeveynlerimizin mesleğini ve gelecekte ne olmak istediğimizi sormuştu. Ona verdiğim cevap iki kelimelik bir yanıttan başka bir şey değildi.

"Adım Besra."

Bu, benim için yeterliydi. Adım Besra. Daha fazla detaya gerek yoktu. Küçük bedenime göre de şimdilerde büyümüş versiyonuna göre de bu kadar tanımlama, onun benim hakkımda bilmesi gereken tek şeydi. Sanıyorum bu görüşüm ilelebet sürecek gibiydi çünkü ben, beni ilk kez tanıyanlar için yalnızca Besra'yım. Yani bir isim. Onlar için bir isimden ibaretim.

Böyle düşünüyor olmam pek çok kimse tarafından doğru karşılanmayabilir. Amenna. Ancak yine de yanından geçtiğimiz herhangi biriyle yeterli bir samimiyet kurmadığımız sürece, karşımızdakine hitap edebileceğimiz ifadelerden daha fazlasına ihtiyaç duymayacağımız kanaatindeyim. Neticede hayatımız her daim etiketler ve kalıplarla süsleniyor. Birilerini tanıyoruz ve birilerini yitiriyoruz. Bunun için de çoğu kez sınırlara ihtiyaç duyuyoruz. Ancak sınırlar, yaşanmışlıklarla net bir hal alabilirdi. Yaşanabilecek o denli senaryo vardı ki, o zamana dek kendimize etiket yapıştırmanın anlamı neydi?

Bu yüzden Hakkâri'yi tercih listeme eklediğimde arkamdaki koca geçmişi ve kendime dair detayları bir torbaya doldurmuş, ağzını bağlamış ve keyfim isteyince açmak üzere rafa kaldırmıştım. Etiketlere ihtiyacım yoktu.

"O zaman masa 8," dedi Yahya amca, elindeki küçük kâğıdı elime uzatıp not etmemi beklerken. Gözleri yeterince iyi görmüyordu. "Şuraya iki kek yaz."

Dediğini pratik bir şekilde yapıyorum. Duruşumun her zaman olduğu gibi dik ve kendinden emin olmasına ise ayrı özen gösteriyorum. Nedendir bilmem ama bana göre duruşum, etiketlerimden daha önemliydi. Bir de gülüşüm.

"Buraya bir çay ekleyeyim mi Yahya amcam?" diye sorarken listeyi masadan kaldırmamıştım. Birkaç kere bu adamın adisyonu eksik doldurduğuna rastlamıştım. Anladığım kadarıyla işlem ve hesaplamada yeterince iyi değildi. Kaldı ki, bunun için eşi Hanife teyzeden destek alıyor ve onun kasada olmasına özen gösteriyordu. Ancak gelin görün ki, Hanife teyzenin bu saatler itibariyle sağlık ocağına gidesi tutmuştu. Sözüm ona Yahya amcanın kas gevşetici kremi bitmiş, geceleri eklem ağrısından uyuyamıyormuş. Haliyle aile hekiminde yazdırması hasıl olurmuş.

Her neyse.

Yaklaşık iki gündür burada çalışıyordum. Çalışma nedenim tamamen keyfi bir gönül işiydi. Aslında uzun zamanlar boyunca baristalık mesleğine özenmiş ve kahve dünyasına adım atmak istemiştim. Tabii, hayatın akışından mıdır yoksa benim ihmalimden midir ne, bir türlü nasip olmamıştı. Bu baristalık hevesi de öyle kıytı köşede kalmıştı.

pupaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin