Yarım bölüm alarmı

11 1 1
                                    

Zoe

Işıklar kapatılmış, herkes uyumaya gitmişti. Hemen hemen herkes...

Karanlık koridorda birbiri arkası gelen sessiz adımlar atıyordum. Alice benim hakkımda suikastçi ruhu derken şaka yapmıyordu. Büyükannem beni böyle eğitmişti. Alice ise usta bir okçu ve strateji uzmanıydı. Harika bir ekiptik ama bu sefer yalnız hareket edecektim.

15. Koridora geldiğimde kenara bir yere oturdum ve beklemeye başladım. Gelecekti. Geleceğini biliyordum.

Çok uzun olmayan bir süre içinde sessiz ama kendini belli eden adımlar koridorda yankılanırken pelerinimin kukuletasını yavaşça aşağıya çektim. Gözlerim tamamen örtülmüş, sadece bir çizgi gibi dümdüz olan dudaklarım açıkta bırakılmıştı.

Bana doğru birkaç adım daha attıktan sonra ancak fark etmiş olacak ki kılıcını   küçük bir şıngırtı eşliğinde kınından çıkardı ve karşımda pozisyon aldı. Kaslarının gerilmiş olduğunu hissedebiliyordum ama nefesleri o kadar düzenliydi ki bu işi binlerce kez yapmış gibiydi.

Bu işi...Neyden bahsediyordum acaba?

Birbirimizin etrafında birkaç tur döndükten sonra, tam bana doğru atılacağı sırada dudaklarımda zalim bir gülümseme belirdi.

"Beni öldürecek misin?"

Öyle irkilmişti ki ince kumaşın izin verdiği görüşe bile ihtiyacım yoktu şaşkınlığını fark etmek için.

Kılıcı geri kınına sokarken:"Zoe!?"

"Beni okul koridorunda değil de cehennemde görmüşçesine şaşırma, Robin ."

Kukuletamı başımdan atarken meraklı gözlerindeki ifade daha kesin bir hal alıyor, yavaş yavaş sindiriyordu.

"Nerden anladın, geleceğimi?"

Küçümseyici bir bakış attım:"Daha belli edemezdin ki."

Küçük,sessiz bir kahkaha attı. Sonra bakışları biraz olsun ciddileşti:"Beni durdurmaya faln mı geldin?"

Gülme sırası bendeydi. Dudaklarımda yaramaz gülümsemeile gözlerimi onun deniz mavisi gözlerine diktim:"Durdurmak mı? Hayır,hayır...Ben sana yardım etmeye geldim."

Dalga geçip geçmediğimi kafasında tartarken kaşları hafifçe çatılmıştı:"Ciddi misin?"

Şaka yapar gibi bir halim mi var dercesine başımı yana eğdim.

Dudağını büzdü ve birkaç saniye yere baktı. Sonunda bakışlarını kaldırdığında yüzünde bir sırıtış vardı:"Harika." Duvara doğru birkaç adım attım ki devam etti:"Neden peki?"

Ağzımı açtığım gibi bir şey dememe izin vermeden:"Aynı grupta olduğumuzu falan söyleme, Zoe. Sırf bu yüzden böyle bir işe girişmeyeceğini bilecek kadar tanıyorum seni."

Ona dönüp aramızdaki mesafeyi birkaç adımda kat ettim. Aramızda yarım metre ya var ya yoktu şimdi. Başımı kaldırıp hüzün ve hatırların mahmurluğuyla, acı ve kederle, öfke ve anlayışla dolu gözlerimi onunkilere diktim bir kez daha. Kendimi göremesem de kan kırmızı renkte parıldadıklarını biliyordum.

Robin bana şaşkınlık, beklenti ve merakla bakıyordu. Başımı biraz daha yaklaştırıp(içimden boy farkımıza küfrettim):"Hayır, Robin. Tanımıyorsun..."

Gözleri o kadar duygu doluydu ki... Benimkine benzer bir keder, acıyla harmanlanmış bir öfke ve katıksız bir nefretle dolup taşıyordu adeta.

Bu duyguların hiç biri benim için değildi ama. Asuranın intikamı için yanan bir ateş vardı. Keder o ateşte kavruluyor, öfkesi ateşle birlikte yanıyor ve nefreti ateşin kıvılcımlarıyla  Asuranın katiline doğru tütüyordu.

Robin o kadar çok şey hissediyordu ki  bunu gözlerinde kolayca görmüştüm. Acaba o da beni görebilir mi diye düşünmeden edemedim. Acaba ruhumdaki yarayı görebilir miydi gözleri? Kulakları sessiz çığlığımı duyar mıydı? Ya da kalbi hisseder miydi o yalnızlı- Hayır. Merakıma çenesini kaptmasını söyledim ve gözlerimi onunkilerden ayırdım.

Beraber duvarın yanına gidip duvarı itmeye başlayacağımız sırada sımsıkı kapattığım dudaklarımı araladım. Ona bakmadan:"Çünkü, intikam hırsını bilirim. Kaybettiğin birinin katiline duyduğun öfkeyi bilirim. Onu...yok etme arzusunu bilirim Robin."

Söylediklerim doğruydu. Normalde Robin'e yardım etmek yapılacaklar listemde ilk 100'de yer almazdı. Zaten yakın tavırlarına rağmen uzak durmaya çalışıyor ve arkadaş olamayacağımızı kendime tekrarlayıp duruyordum. Fakat bu sefer...bu sefer onu çok iyi anlıyordum.

Robin karşılık olarak bir şey dememişti. Eh, bende beklemiyordum zaten. Ama yine de saçma bir şeyler söylemediği ya da ikimiz için teselli sözleri sarf etmediği için memnundum.

Aynı anda bakışlarımızı mermer zeminde gezdirdik. Alice'in dediği yıpranmışlığı aradık ama hiçbir şey yoktu. Duvarın her bir parçasını ittirmeyi denedik ama bir azıcık dahi kıpırdamadı.

1 saat kadar vakit geçmiş, bizse hiçbir şey bulamamıştık. Hayal kırıklığımla zaten zor kontrol altında tutulan öfkem birleşmişti ve bu berbat karışım beni duvara ateşli bir yumruk atmaya itmişti. Yani demek istediğim ateşli  bir yumruk. Gücüm kontrolden çıkmıştı ve duvarın içinde minik toprak parçaları olması pek de işime gelmemiş, yanlışlıkla onlara etki etmem sonucu, belki birazcık da minik kıvılcımların sayesinde duvarda yumruk şeklinde minik bir göçük oluşmuştu.

Robin dehşet içinde bir bana bir duvardaki ize bakarken 32 diş sırıttım.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Aug 16, 2023 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

İki KuleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin