klasik bir pazar günüydü. ilkbahar aylarına girilmesiyle hava yavaş yavaş soğukluğunu yitirmeye başlamıştı. çok sıcak olmasa da, çoğu kişi bu güzel havayı değerlendirmek maksadıyla sokaklara doluşmuştu bile. bunlardan bazıları da hoseok ve jimin'di.
haftasonunu havanın güzel olması nedeniyle dışarıda geçirmek istemiş, ve birlikte piknik yapmıştı ikili. şimdi ise jimin sırtını ağaca yaslamış bir şekilde oturuyor, hoseok ise uykusu olması nedeniyle kafasını jimin'in dizlerine koymuş bir şekilde yatıyordu. gerçi, pek uyuyabildiği söylenemezdi. sırt üstü yatacak şekilde yerinde dönmüş ve gözlerini hafif açarak gökyüzünü izleyen jimin'e çevirmişti bakışlarını.
"uyuyamıyorum."
hoseok'un sesiyle daldığı yerden çıkmış ve yerinde biraz doğrularak kaşlarını çatmıştı jimin. elini hoseok'un saçları arasından dolaştırmaya başlamış ve endişeli bir sesle konuşmuştu. "neden güzelim, bir sorun mu var? yer rahatsız mı ediyor ya da çok mu fazla gürültü var?"
jimin'in endişeli sesine karşılık hafifçe gülümsemiş ve bakışlarını gökyüzüne çevirmişti. "uyuyamıyorum çünkü dikkatimi dağıtıyorsun."
jimin aldığı cevapla eliyle ağzını kapatmış ve başını geriye atarak kısa bir kahkaha atmıştı. bu güzel gülümsemeye karşılık hoseok'un gülümsemesi de genişlemişti.
yüzünden silmediği gülümsemesiyle tekrar hoseok'a dönmüştü jimin. "hiçbir şey yapmıyorum ki." demişti ince sesiyle.
"hiçbir şey yapmana gerek yok sen ve senin güzelliğin yetiyor dikkatimi dağıtmana."
jimin gülüşü tebessüme dönüştü, bakışlarını kaçırdı ve hoseok'un saçlarıyla oynamaya devam etti.
her ne kadar dün bu konuları artık kafasına takmadığını söylese de, yapamıyordu işte. uzun zamandır konuşmamıştı bu konuyu ve dün, ilk kez biriyle paylaşmak onu rahatlatsa da, yapamıyordu düşünmeden.
o zamanları düşündü dünden beri. kendini yemek yememeye zorladığı, okuldan geldiği an uyuduğu ve gözyaşı döktüğü zamanları. iğrenç hissettirmişti hepsi, aynalardan kaçmaya başlamış ve normalde arkadaş edinmeyi seven çocuk kendini yalnızlığa mahkum bırakmıştı. sadece bir arkadaşı olmuştu, ama o da kısa sürmüştü.
bütün bu kötü olayların arasındaki en güzel şey ise hoseok'u o gün kütüphanede görmesiydi. park jimin'in gülmeyi unutmuş olan yüzü o gün ilk kez bu kadar içten gülümsemiş, aynı zamanda kalbi ilk kez birine tutunmuştu.
"bana çarptığın günü hatırlıyor musun?"
jimin'in ani sorusuyla bakışlarını tekrardan jimin'e çevirmişti hoseok. "sana çarptığım gün mü?"
"evet." diyerek gülmüştü jimin. "bana çarpmıştın bir keresinde. sonra hemen 'çok özür dilerim, kusura bakmayın.' demiştin gülümseyerek."
hoseok hatırlamak istercesine birkaç saniye düşündü ve gözünün önüne gelen görüntüyle şaşkınlıkla jimin'e baktı. "o sen miydin?"
duyduğu şeyle kocaman bir kahkaha attı jimin. jimin'in kahkahasıyla kaşlarını hafif çattı hoseok. "hey neden gülüyorsun? o kişi cidden sen miydin?"
jimin kahkahasını bastırmak amacıyla elini birkaç saniye ağzına bastırmış ve birkaç saniye bekledikten sonra gülümseyerek "evet, o kişi bendim. anlamaman çok normal çünkü hırkamın kapşonunu gözüme kadar çekmiştim."
"ah, cidden..." demişti hoseok isyan ederek. "neden daha önce söylemedin ki?"
"benimde şimdi aklıma geldi, eskileri düşünüyordum." demiş ve bakışlarını gökyüzüne çevirmişti tekrardan.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
arcturus ➸ hopemin
Fanfictionbilinmeyen numara: çok güzelsin hoseok, keşke karşına çıkabilecek cesareti kendimde bulabilseydim... [texting, düzyazı.]