jimin aldığı derin nefeslerle birlikte kendini sakinleştirmeye çalıştı. birazdan ilk aşkı, güzeliyle buluşacaktı, kendini ona gösterecekti. çok gergindi bu yüzden.
parkta buluşmaya karar vermişlerdi ve jimin bir saat erken gelmişti ne olur ne olmaz diye. ama şuan saniyeler ona geçmiyor gibi geliyordu. elleri heyecandan titriyor, ayakta duracak gibi hissetmiyordu. en çok da kalbi, o hiç iyi durumda değildi. şehri sallandıracak şekilde şiddetli atıyordu ve jimin onu bir türlü sakinleştiremiyordu.
daha fazla ayakta duramayacağını hissedince banka oturdu jimin. midesinde kelebeklerin uçuştuğunu neredeyse hissedebiliyordu ve bu kusma isteğini arttırıyordu. heyecandan, stresten midesi bulanıyordu resmen.
jimin avucunu ağzına kapatarak kusma hissini bastırmaya çalıştı. bugün olmazdı, başka bir gün olurdu ama bugün olmazdı.
avucundaki eli istemsizce kalbine doğru gitti. elini göğsüne bastırdığında ritimsiz bir şekilde atan kalbi hissettiğinde bir gülümseme yayıldı dudaklarına. kafasını geriye attı ve bakışlarını pasparlak görünen dolunaya çevirdi. "ne yapıyorsun bana?" diye bir mırıldanma bıraktı geceye. "bana ne yapıyorsun hoseok? bana ne yaptın da bu kalp başka kimse için böyle atmıyor da senin için böyle atıyor?"
kocaman gülümsedi jimin. çok seviyordu ve ilk kez birine bu denli şeyler hissediyordu. ağlayası geliyordu bazen hoseok'un güzelliğine. ama en çok da hoseok onu seviyor diye ağlayası geliyordu.
rüya gibi geliyordu ona bütün bu olanlar. ona yazmadan önce hep uzaktan izlerdi hoseok'u, çiçeğini. onu her izlediğinde ne kadar imkansız olduklarını düşünür, kendine ıstırap çektirirdi. şimdi onunla buluşacağı düşüncesi yüreğini titretiyordu.
hoseok'a yazmıştı çünkü dayanamamıştı. dayanamamıştı güzelliğine. ilk yazdığında ona cevap vereceğini asla düşünmemişti. yazmıştı çünkü birinin ona çok güzel olduğunu söylemesi gerektiğini hissetmişti.
öylesine yazdığı bu mesajın onu buralara getireceğini bilseydi en başından yapardı bunu.
dakikalardır izlediği dolunaydan gözlerini çekti ve kafasını kaldırdı. saate bakmak için telefonunu cebinden çıkardı ve buluşmalarına neredeyse on beş dakika kaldığını gördü. mutluydu tabi ki ama bir yandan da hoseok'u yorduğu için vicdan azabı çekiyordu.
hoseok'un izin günlerinin ne zaman olduğu belli olmadığı için bugünü seçmişlerdi. kafeden izin alacağını söylemişti hoseok ve birazdan kafeden çıkıp buraya gelecekti. düşüncesi bile nefessiz kalmasına yetecek bir nedendi.
'acaba kafe de çok yorulmuş mudur?'
'dans edip onu daha da yormasam mı acaba?' gibi düşünceler beyninde tekrarlanıp duruyordu. kafasını iki yana salladı ve kendine gelmeye çalıştı. bugün kötü düşüncelere ve tereddütlere izin yoktu, olmayacaktı.o sırada çoktan parka gelen hoseok gözünü etrafta gezdirdi. sırf daha erken gelebilmek için işlerini çabucak halletmeye çalışmış, yarın fazladan iş yapacak olsa da bunu umursamamıştı. kalbinin güzelliğine aşık olduğu kişiyi görecekti bugün, fazladan iş yapsa ne olurdu ki?
jimin parkın girişinde duran silüeti fark edince hafifçe irkilmişti ve onun hoseok olduğunu anlaması sadece üç saniye sürmüştü. hızlıca ayağa kalktı ve el salladı ona. bu bile karnındaki kelebekleri kanatlandırmaya yetecek bir hareketti.
hoseok yan tarafta bir hareket sezince bakışlarını oraya çevirdi ve ona el sallayan kişiyi gördü. kalbi o an o kadar hızlı atmaya başladı ki, kulaklarının uğuldadığını hissetti hoseok. nefesi boğazına sıkışmış gibiydi, yutkundu birkaç kez ve çantasının sapını kavrayarak yavaşça ona el sallayan kişiye doğru yürümeye başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
arcturus ➸ hopemin
Fanfictionbilinmeyen numara: çok güzelsin hoseok, keşke karşına çıkabilecek cesareti kendimde bulabilseydim... [texting, düzyazı.]