bölüm11

71 11 19
                                    

Jooyeon: Ben markete gidiyorum bebeğim.

Jungsu: Dikkat et.

Jooyeon: Tamamdırr.

Jooyeon ve Jungsu üç yıllık ilişkileri boyunca birbirlerine daha da yakınlaşmışlardı. Bu ikisi açısından da iyi bir şeydi. Sonuçta kimse için kötü bir yanı da yoktu. Anlaşıp yaşıyorlardı işte.

Jooyeon markete gidiyordu. Biraz uzaktı ama Jooyeon sipariş verip kuryelere zahmet vermektense yürüyüp sağlıklı ve fit kalmayı tercih ediyordu. Bisikleti vardı ama onu sadece acil durumlar için kullanıyordu. Yani bazen kullanıyordu. Her neyse o tam bir yürüme delisiydi işte.

Jooyeon marketten bir paket sigara aldı. Bir yıldır sigara içmeye alışmıştı. Tabi yine de öyle çok içmiyordu. Herhalde onun çok içmemesine neden olan şey Kim Jungsu'ydu.

Jooyeon sigarasını cebine atıp yürümeye başladı. Çıkmadan önce biraz yürüyüş yapacağını Jungsu'ya zaten söylemiş olduğu için haber vermesine gerek duymadan yönünü kafa dinleyerek yürüyebileceği bir yola değiştirdi.

Rahat bir eşofman ve bol beyaz bir tişört giymişti. Kablosuz kulaklıklarını cebinden çıkarıp kulaklarına tıkadı ve tam bulunduğu ana uyan şarkıyı "Still With You - Jungkook" açıp ay ışığının yolda parlattığı yaz yağmurundan kalan su damlacıklarının olduğu yolda yürümeye başladı.

Şarkı bitince bu sefer "Silent Cry - Stray Kids" açtı.

Elbette bu iki şarkıdan daha fazla şarkı dinlemişti. Kulaklıklarının şarjı bittiğinde küfür ederek kulaklarından çıkarıp tekrar cebine koydu.

Kaldırıma oturup bir dal sigara çıkardı.

Sigarasını yakıp keyifle içerken gözüne biri takıldı. Hafif uzun saçlı, biraz ince dudaklı, sert ama tatlı bakışlı biriydi bu. Siyah giyimi ve daha ilk bakıştan belli olan soğuk kişiliğiyse onun gerçekten ciddi biri olduğunu belli ediyordu.

Biraz daha yaklaşınca bu sıfat gözüne tanıdık geldi. Bu o adamdı. O gün Seungmin'in kamerasından gördüğü onu arabaya bindiren adamdı.

Jooyeon dayanamayıp henüz yarısında olduğu sigarasını yere atıp söndürdü ve kalkıp adamı takip etmeye başladı. Jooyeon sinirli olunca adeta gözü bir şey görmüyordu. Şimdi de yine sinirlenmişti ve sağlıklı düşünemediği için hiçbir önlem almadan adamın peşine takıldı.

Adam tabi bunu fark etmişti ve asıl gideceği yere gidecek hali mantıken yoktu. Yolunu farklı bir yere saptı. Ormana doğru gidiyordu şimdi. Planı Jooyeon'a ağaçlar arasında yolunu şaşırttırıp bayıltmaktı. Sonra da büyük ihtimalle Junhan'ı ya da Gunil'i arayacaktı.

Adam ormana girdi. Jooyeon hala onu takip ediyordu. Adam da hala bunun farkındaydı. Planından ya da yüzünden hiç bir açık vermiyordu. Belli ki bu işlerde yıllarca çalışmış ve ustalaşmıştı.

Jooyeon ısrarla adamın peşinden gidiyordu. Fakat bulutlar ayın önünü kapattığında etrafa karanlık çöktü. Adam da bunu fırsat bilip adımlarını hızlandırdı ve Jooyeon'un gözünden kayboldu. Jooyeon en son adamı belli belirsiz gördüğünü hatırlıyordu. Resmen birkaç saniye içinde adam yok olmuştu.

Jooyeon ormanı da hiç bilmediğinden kaybolmuştu. Şu an adama olan sinirini unutup korkmaya başlamıştı. Etrafına bakındı. İlerlemeyi düşündü ama ya ormanın derinliklerinde vahşi hayvanlarla karşılaşsaydı ve zarar görüp bi daha evine gidemeseydi. Kendisine bir şey olmasından korkmuyordu ama  Jungsu'nun ona bir şey olursa oluşacak üzüntüsünü, telaşını ve ne kadar hayatsız biri olabileceğini düşündükçe üzülüyordu ve buradan kurtulmak için dua ediyordu. Aynı zamanda da kendine kızıyordu. Neden salak gibi adamı takip etmişti ki?

Her neyse artık diz dövmek için çok geçti. Bir şeyler yapıp buradan kurtulmalı ve Jungsu'nun yanına gitmeliydi. Telefondan bakmak istedi ama internet çekmiyordu.

Arkasına dönüp yürüme kararı aldı. Sonuçta o yoldan gelmişti. Dönüp yürüyecekti. Tam bir kaç adım atmıştı ki arkasından yakalanıp vücuduna zehirli bir iğnenin sokulması ile bayılması bir oldu. Kurtulmaya çalıştı ama beceremedi. Adam çok sıkı tutuyordu. Bu adam o takip ettiği adamdı ama Jooyeon'un gözleri bulanıklaştığından göremiyordu. Zaten arkasındaydı. İstese de göremezdi.

Adam Jooyeon bayılıp yere yığıldığında telefonunu çıkardı ve Junhan'ı aradı. Gunil bu saatlerde rahatsız edilmeyi sevmezdi ve tüm çalışanlarına Junhan'ı rahatsız etmelerini söylerdi.

Junhan: Alo.

–Alo efendim size bir şey söylemeliyim.

Junhan: Dinliyorum.

–Eve gelirken peşime birinin takıldığını hissettim.

Junhan: Ne? Peki şimdi ne oldu?

–Ormandayım ve onu bayılttım.

Junhan: Güzel. Nasıl biri bu?

–Efendim hafif dolgun dudakları ve uzun saçları va-

Junhan: ÇAKMA RAPUNZEL!

–Efendim?

Junhan: Şey yok bir şey. Onu eve getirebilir misin yoksa birkaç kişi göndereyim mi?

–Efendim biraz ağır. Getiremem sanırım.

Junhan: Tamam sen onu bağla ben birkaç kişi gönderiyorum hemen.

–Tamamdır efendim.

Yarım saate birkaç adam geldi. İçinde Junhan da vardı arabanın. Arabadan inip Jooyeon'u arabaya bindirdiler. Tabi ki koltuklarına değil bagajına.

Eve gittiklerinde Junhan Jooyeon'u koruda bulunan eski ama sağlam bir binaya kapattı.

Sabahın altısında Jooyeon uyandı. Etrafına ve halatla kör düğümle bağlanmış ellerine baktığında şimdi boku yediğini anladı.

Junhan yarım saat sonra oraya geldi.

Junhan: Vaayy sonunda uyandın uyuyan güzel.

Jooyeon korkuyordu. Bir şey diyemedi. Soğukkanlı olması gerektiğini o da biliyordu ama yapamıyordu.

Junhan gülerek: Yoksaa uyuyan çakma Rapunzel mi demeliydim?

Jooyeon sinirlenmişti. Junhan da bunu anlayıp daha da güldü.

Junhan: Ay çiniylendin mi çenn?

Jooyeon: Benden ne istiyorsun!?

Junhan: Hiiç sadece seni öldürücem. Çok da bir şey değil yani değil mi?

Jooyeon: Ne saçmalıyorsun sen?

Junhan: Saçmalık mı? Sanmıyorum.

Jooyeon: Beni öldüremezsin.

Junhan: Sen öyle san çakma rapunzel.

Junhan Jooyeon'un bir şey demesine izin vermeden oradan çıktı.

Jooyeon Junhan'a sinirlenmişti ama bir şey yapamıyordu işte. Evet Junhan'a kendisini öldüremeyeceğini söylemişti ama aynı zamanda onun güçlü biri olduğu belliydi ve onun gerçekten canına kıyabilirdi. Hafif aralıklı tahtalardan güneş ışıklarını görebiliyordu. Sabah olduğunu anladı. Her şeyi boşverdi ama kim bilir Jungsu ne kadar meraklanmıştı...

Platonik Mafyam | OdehanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin