bölüm13

44 8 1
                                    

Jooyeon'dan

Gecenin bir yarısı nehir kenarındayım. Yalnızım, sevgilimi özledim. En çok da onun gülüşünü. Sanki bana bir sarılsa tüm dertlerim geçecek.

Evet dertlerim var. Karnım çok aç. Günlerce yemek yemedim. Bi şişe su içmiş olsam da hala susuz hissediyorum. Doğru düzgün gücüm bile kalmadı. Yürümeye mecalim yok. Ne yapıcam ben şimdi aq?

Yolu falan bilmiyorum. O sapık çocuk beni yine görürse yaşatmaz. Burdan kaçmaya çalışırken ya ona yakalanırsam düşüncesi beynimi kemiriyor. E burda kalırsam da beni yakalayabilir. Burda intihar falan mı etsem ne yapsam. Düşünmedim de değil ha.

Ayın konumuna bakarsak gece saat 2 olmalıydı. Üşüyordum. Üstümde sadece ince bir hırka vardı.

Birkaç saat oturunca oturdukça bir şey olmayacağını anlamıştım. Bir şeyler yapmalıydım.

Birkaç saat sonra kendimi ıssız yollarda buldum. Çok korkunçtu. Hele bu sabaha karşı saatlerde daha da korkutucuydu. Tenha bir yerdi kimseye nerede olduğumu soramıyordum. Aslında tenha olması bir yandan da iyiydi. Sonuçta ne kadar kalabalık olursa o kadar kötü insan olurdu.

Dükkanların hepsi kapalıydı. Bu saatte açık bir yer neresi olur diye düşünürken aklıma karakollar ve hastaneler geldi. Bunu nasıl yeni akıl edebilmiştim aklım almıyordu. Her neyse geç olsun güç olmasın.

Bir süre boş sokaklarda dolaştım. Nerede olduğumu gerçekten bilmiyordum. Büyük ihtimalle başka bir şehirdeydim.

Bir saate -tahminime göre- açık bir bakkal gördüm. Bu saatte evet. Baştan insan şüpheleniyor ama şehrin ortasında bu saatte açık olan bir bakkalın ne kadar kötü niyeti olabilirdi sonuçta.

–Merhaba.

Ben selam verince adam elindeki gazeteyi bıraktı, gözlüklerini çıkarıp başka bir gözlük taktı ve bana baktı. Amca denebilecek kadar yaşlı biriydi.

–Merhaba. Hoş geldin.

–Hoş buldum.

Konuyu nasıl açacağımı bilemiyordum. Ben bunu düşünürken adam yeni bir konu açtı.

–Bu saatte burada ne işin var genç adam? Yeni falan mı taşındın buralara ilk defa görüyorum seni.

–Şey aslında ben nasıl söylesem...

–Dinliyorum.

–Ya, biz neredeyiz?

–Derken?

–Bildiğiniz neredeyiz biz? Neresi burası?

–Sen kayıp falan mı oldun?

–Denebilir.

–Kaybolduysan sana telefonumu veriyim aramak istediğin birisi olursa diye.

Aslında bu Jungsu'mun sesini duyabilmek için güzel bir fırsat olurdu. Sonuçta adam teklif etmişti emrivakiyle almıyordum telefonunu.

–İyi olur. Teşekkür ederim.

–Tabi.

Adam telefonunu verdi. Eski tuşlu bir telefondu bu. Buna şükrediyordum.

Jungsu'mun numarasını ezbere bilmiyordum. Tabi ki kendi numaramı biliyordum. Telefonum da evdeydi. Kendi telefonumu arasam sonuçta Jungsu açardı diye düşünüp hemen kendi numaramı çevirdim.

Tahmin ettiğim gibi telefonu Jungsu açtı.

Jungsu: Alo.

–Alo.

Jungsu: NE!? JOO BU SEN MİSİN? CİDDİ MİSİN?

–Aşkım seni çok özledim.

Jungsu: BEN DE SENİ AŞKIM! NERDESİN SEN? NASILSIN İYİ MİSİN? NELER OLDU? KİMİN TELEFONU BU?

–Aşkım ben şu anlık iyi gibiyim. Oraya en kısa sürede geleceğim. Yanına yani. Ama maalesef nerede olduğumu inan ben de bilmiyorum. Ama merak etme geleceğim. Beni bekle aşkım.

Jungsu: Korkuyorum... Ya sana bir şey olursa... Olduysa...

–Şşt gelince her şeyi anlatıcam şimdilik kapatalım ve sen güzelce uyu dinlen. Hakkımızda iyi şeyler düşün aşkım tamam mı?

Jungsu: Denerim.

–Deneme yap.

Jungsu: Peki. Haberdar et beni tamam mı? Bak ne kadar endişelendiğimi biliyorsun.

–Tamamm tamamm mutlaka edeceğim güzelim. Haydi iyi geceler.

Jungsu: Görüşürüz.

Telefonu kapattım. Yine de önlem olsun diye arama geçmişinden numaramı silip adama verdim.

–Teşekkür ederim.

–Ne demek.

Adamla bir süre konuştum. Evet tahmin ettiğim gibi yaşadığım yerden biraz uzak bir yerdeydim. Ama sorun gibi görünmüyordu. Çünkü adamla konuşmuştum ve birkaç saatliğine dükkana bakarsam bana belirli bir miktar para vereceğini söyledi. Yani bir günlük bir iş bulmuştum işte.

*****

Birkaç saat geçmişti. Günün en yoğun saatlerinde çalışmış gibiydim. Ama yine de biraz yiyecek alacak kadar ve otobüsle evime gidebilecek kadar param olmuştu. Adama teşekkür edip veda ettim. Tam çıkacakken adam birkaç dakikaya yemek yerlerinin ve terminalin yerini tarif etmişti. Hem de çok iyi akılda kalıcı bir biçimde.

Tekrardan teşekkür edip dükkandan çıktım. Adamın tarif ettiği yemek yerlerine gittim. Burda birden çok hamburgerci, pizzacı, lokanta gibi yerler bulunuyordu. Her şeyi canım çekmişti ama o an canım en çok pizza çekmişti. Pizzaciya gidip karnımı doyurabileceğim kadar pizza yedim. Çok paramı bitirmek istemediğimden bitirdiğim gibi kalktım ve terminalin yolunu tuttum.

Varınca hemen bir bilet aldım. Otobüs gelene kadar yakındaki bir telefon kulübesine gittim. Para üstlerinden kalan paralarla Jungsu'mu aradım yine. Durumumu bildirdim. Durumumun iyi olduğunu ve gelebileceğimi öğrenince çok mutlu olmuş gibiydi sesi.

Telefonu kapatıp bekleyebileceğim bir yere gittim. Nihayet otobüs gelmişti ve binmiştim. Uzun zaman sonra sıcağı ve yumuşak bir yeri hissediyordum. Demek insan bazen bu kadar basit şeylere bile muhtaç olabiliyormuş.

O an öyle rahattım ki yol boyunca uyumuşum. En sonunda gideceğim yere gelmiştim. Oranın havasından mıdır bilmem uyanmıştım. Artık daha rahattım. Mutlu bir şekilde indim ve evime doğru yürüdüm.

Evime gittiğimde gerçekten mutluydum. Kapıyı açınca beni gören Jungsu'mun mutluluğu ise apayrı bir mükemmellikti. Bu boynuma sarılışını hiç unutmayacağım sanırım. Gerçi onunla yaşadığım hiçbir şeyi unutmam da neyse.

Saatler boyunca başımdan geçenleri anlattım. Minik kedimi biraz üzmüş olabilirim ama olsun. Sonuçta günün sonunda birlikte yumuşacık yatağımızda, birbirimizin kollarında, rahat bir şekilde uyuyabilmiştik. İkimiz de o an huzuru ve hüznü aynı anda hissediyorduk. Ama MUTLUYDUK önemli olan buydu.

Platonik Mafyam | OdehanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin