Gözlerimi zorlukla açtım ama hiç bir şey göremiyordum, etraf zifiri karanlıktı. Vücudumun ağrısından yerimde duramayacak gibi hissediyordum, neredeydim böyle? Saçlarım yüzümün her bir tarafına dağılmıştı. Bacağımdaki yara sızısıyla kendini belli ediyordu. Elimle temkinli bir biçimde yaramı kontrol ettim. Kanamanın durduğunu fark ettim, ellerimi yüzüme götürdüm ve Aziz Alkan denen pisliğin yüzümü yere vurduğunda nereyi kanattığını idrak etmeye çalıştım ama nafile, yüzümün her yeri ağrıyordu fazladan bir şey hissetmiyordum.
Yerimden doğrulmaya çalıştım etraf karanlık olduğu için duvara tutunarak yönümü bulmaya çalıştım, gözlerim karanlığa alıştığında garaj tarzında bir yerde olduğumu fark ettim ve sendeleyerek demirden sürgülü kapının yanına ilerledim. Kapının yanına vardığımda kapının kilitli olduğunu fark ettim ve kapıya vurmaya başladım.
Bu süreç biraz daha devam etti, artık vurmaktan ellerim acıyordu. Avazım çıktığı kadar "Çıkarın beni buradan." diye bağırdım, kulağımı garaj kapısına dayadım, dışarıda yaprak bile kıpırdamıyordu. Benim daha önce hiç böyle bir görevim olamamıştı. Hepsi daha basit işlerdi, bu görevden sağ çıkmak imkansızdı.
"Kazam mübarek olsun." diye mırıldanarak sırtımı garaj kapısına dayadım ve ayaklarımı uzattım. Elimle narince yaralı bacağıma dokundum, dokusu bile iç gıdıklatıcıydı. Gözlerimi kapatıp dinlenmeyi düşünürken başımı kaldırıp etrafı incelemeye karar verdim.
İleride silahlarla dolu bir köşe vardı. Madem bir yere kapatmışlardı neden silahlar vardı?
Asıl şoku silahların biraz ilerisinde kanlar içinde bir sandalye görünce yaşadım. Yerler kan göleti gibiydi. Sandalyenin bir metre ötesinde sırtındaki bıçakla yerde yatan birisi vardı, yerdeki kanlar çok fazlaydı hiç bir insan bu kadar kan kaybedip yaşayamazdı. Dudaklarımdan çıkan çığlıkla ayaklanmaya çalıştım hızla ayağa kalktım ve daha kuvvetli bir biçimde vurmaya başladım, vururken bağırmayada başladım. Ama yinede dışarıdan ses gelmiyordu, bağırmaktan, boğazım ağrımaya başlayınca pes ettim. Artık bu işin şakası yoktu. Son bir çare " Kapıyı açın lütfen" diye bağırdım. Ani tepkilerimden dolayı bacağım yeniden acımaya başlamıştı ve ayak bileğime doğru inen bir sıvı hissediyordum, aniden gelen bir kasılmayla yere yığıldım ve o anda istemsizce sol gözümden yaş aktı. Elimle bacağımı okşayarak masaj yapmaya çalışıyordum belki acısı geçerdi.
Arkamdan gelen duygu barındırmayan soğuk ses ile garaj kapısına sindim. Önce iğneleyici bir kahkaha geldi daha sonra " Acınası..." hemen ardından gelen onaylamaz mırıldanmalar eşliğinde "Ne yani çıkabileceğini mi zannediyorsun? Hemde bir kaç bağırtın sayesinde."
İleride odanın en zifiri karanlık olan kısmında bir koltuğa oturmuş beni gözetlemişti. Oturduğu koltuktan sakince kalktı ve bana doğru bir kaç adım atıp "Ne o, arkaşlarına çok mu güveniyorsun?" Bana doğru biraz daha yaklaştı ve durdu. Yinede aramızda uzun bir mesafe vardı. Beni dikizlemeye başladı ve sakince "Kimin adamısın?" diye sordu. Bense cevap vermedim, sabrını sınamaya çalıştığımı düşünüyordu ama ben şu an öyle hazırlıksızdım ki hiçbir cevabım yoktu. Onunla başka zaman başka bir şekilde tanışsak da ne söyleyeceğimi planlamamıştım.
Yine de istifimi bozmadım. O da sakin adımlarla yanıma geldi. Aramızdaki az mesafe beni darlıyordu, eliyle saçlarımı kavradığında sessizce bağırdım. Boğazım yırtılmıştı resmen, sesimi çıkaramamıştım çıkan ses ise yabani bir hayvanın hırıltısına benziyordu.
Sürekli büyük bir kararlılıkla kimin adamı olduğumu soruyordu ve her cevap alamayışında beni yerden yere atıyordu. En son beni tutup ayağa kaldırdığında yüzüme doğru bir darbe geleceğinin fark etmiştim. Bana doğru gelen elini kavrayabildiğimce sıkıca kavradım ve büktüm. Şaşkın yüzünü görebiliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAREKAT
Novela JuvenilOynadığın oyunda av mısın ,yoksa avcımı? Artık sevinmenin haram olduğu noktaya gelmiştim. Uğruna yıllarınızı harcadığınız işin aslında önemli olmadığını fark etmek berbattı. Sevdiklerinizle gülebileceğiniz onca zamanın yitip gitmesi. Mutsuzluğu giz...