4. Bölüm: Umut ve Hüsran

51 10 0
                                    

☆Yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayınn☆

2 Hafta Önce

Kapıyı zorlanarak da olsa açtığımda kendimi içeri attım. Lanet adam kendi başına tuvalete gidemeyecek kadar yaşlıydı ama hala daha işlerin içinden çekilmemişti. Yerine geçecek bir varisi yoktu Vedat'ın. Şimdiye kadar onlarca kişi onun tahtına geçmek için ideal bir varis olduğunu kanıtlamaya çalışsa da o hepsini elinin tersiyle itmişti. Zaten bir ayağı çukurdaydı ve yakında geberip gidecekti. Yerine geçen kişi işleri batırsa bile o çoktan ölmüş olacaktı. Arkasında bıraktığı ve önemsediği insanlar yokken varislik işini niye bu kadar önemsediğini anlamıyordum.

Tam oturup izin günümün tadını çıkaracakken aramıştı yine. Anlaşma yapacağı yerde çatışma çıkarmış. İzin günümü berbat ettiği için söve söve yardım edip onu oradan çıkarmam yetmezmiş gibi birde sol kolumu kurşun sıyırmıştı. Aslında gitmeyip gebermesini beklemeliydim. Elimle yaramı kontrol ettiğimde hissettiğim yoğun ıslaklık ve sızı sayesinde kendi kendime göz devirdim.

Kesinlikle beklemeliydim...

Yavaş adımlarla mutfağa ilerledim ve omzumdaki ceketimi sağlam elimle mutfak masasına fırlattım. Tezgahın kenarındaki alkol şişesini elime alıp açtım. Kafama dikip sakince bir iki yudum içmiştim ki ağır kokusu beni rahatsız etti. Genzim yanmaya başladığında bunun yoğun alkolden mi yoksa üzerime hücum eden anılardan mı olduğunu anlayamadım.

"O şişeyi hemen bırak Fatih!"

"Salak gibi dertlendin diye içmeye kalkışma!"

"Sen katıksız gerizekalısın!"

"İçersen eve almam seni!"

Sinirli sesi ile beni azarlayan bir adet Umay vardı zihnimde. Ona boşuna Tilki demiyordum, sürekli kafamın içinde dolanıyor ve olur olmadık anlarda canıma tak ettiriyordu. Yüzümü buruşturarak elimdeki şişeyi tezgaha koydum. Yaramdan oluk oluk kan akmaya devam ediyordu. Fazla kan kaybetmenin verdiği titreme ile mutfaktaki dolapların birinden ilk yardım çantasını çıkardım. Üstümdekileri çıkarmak için fazlasıyla üşensem de tişörtümü çıkarıp ceketimin yanına fırlattım. Gözlerimi kolumdaki yaraya çevirdiğimde etrafının morardığını gördüm. Elime bir pamuk alıp batikon döktükten sonra ağır hareketlerle yaranın etrafını silmeye başladım. Her ne kadar alkol ile kendimi uyuşturmaya çalışsam da canım yanıyordu. En sonunda yarayı temizlediğimden emin oldum ve yeni bir pamuk alıp yaranın üstüne bastırdım. Anında kan olan pamuk kesinlikle hayatı sorgulamama sebep olurken yeni bir pamuk parçası aldım elime.

Fakat salondan gelen sesle elim belimdeki silaha ilerledi. Takip mi edilmiştim? Oysaki kimsenin peşinde olmadığından emindim. Belki rüzgardır diye düşünmek istesem de içerdeki adım seslerini duyunca derin bir nefes verdim. Sadece yarım saat, diye düşündüm. Sadece yarım saat yaramı temizlemek için. Ama onu bile çok görüyorlardı.

Titreyen ellerimi silahın kabzasına sıkıca bastırdım ve düzensiz nefesimi kontrol altına almaya çalıştım. Göğüs hizamdaki tabancanın emniyetini açıp temkinli bir şekilde adım attım. Salonun kapısının önüne geldiğimde çevik bir hareketle kapıdan içeriye girdip silahımı koltuğa doğrulttum. Ama gördüğüm manzara beklediğimin çok üstündeydi.

Koltukta sakince oturan ve beni bekleyen bir adet Açelya...

Çocukluğumun ve ergenliğimin tozlu sayfaları arasındaki genç kızın bakışlarından bile ne kadar güçlü olduğunu gösteren kadın hali...

Elimdeki silahı hızla kenara fırlattığımda kendimde değildim. Boş gözleri benim üzerimde oyalanırken kesinlikle iyi değildim. Çok kan kaybettiğim için halüsinasyon görüyor olmalıydım. Başka bir açıklaması olamayacak kadar gerçekçiydi çünkü.

Karanlık YükseklerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin