10. Bölüm: Bir Varmış, Bir Yokmuş

16 3 0
                                    

☆Yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayınn☆

"Umay, dur!"

Arkamdan seslenen Akın'ı umursamadan koşmaya devam ettim. Hızlanan nabzım nefes almamı zorlaştırırken iki sokağı arkamda bırakmıştım. Bir köşeyi daha döndüğümde meydana geldiğimi fark ettim ama etrafta kimse yoktu. Etrafımda dönerken bir taraftan da gözlerim Sarmaşık'ı arıyordu.

Meydanın ortasında büyük bir çeşme, etraftaysa dükkanlar ve yaşlı çınar ağaçları vardı. İnsanlar denize girdikten sonra meydandaki lokantalarda yemek yiyip çevredeki hediyelik eşyacıları geziyordu. Çınar ağaçlarının dallarına asılmış renkli lambalarda etrafa güzel bir hava katıyordu.

Ama şuan en kalabalık olması gereken zaman diliminde meydanda kimse yoktu.

"Umay!" Akın soluk soluğa yanıma ulaşmıştı. "Deli misin kızım sen? Eve git diye boşuna mı dedik sana?" Korkuyla etrafıma bakmaya devam ederken ona cevap vermedim. Sesin Sarmaşık'a ait olduğuna emindim ama ona dair hiçbir şey görmüyordum. Panik bedenimde kol gezerken bir lokantanın önünde yerleri süpüren yaşlı bir adam gördüm. Adamın yanına doğru adımlamaya başladığımda Akın hala isyan ediyordu.

"Hayır yani millet deliye biz akıllıya hasretiz yemin ederim. Tamam bende duydum aynı sesi ama ya sana bir şey ol-" Derken kısa bir anlığına afalladı. "Umay, nereye yine ya?" Oflayarak arkamdan geldiğini hissettim ama yine cevap vermedim. Şuan çok daha önemli bir şeye dikkat kesilmiştim.

"Pardon, kusura bakmayın ama bir şey sorabilir miyim? Daha demin buradan bir ses geldi fakat şimdi kimse yok. Bir şey mi oldu acaba diye merak ettik de, bir bilginiz var mı?" Yaşlı adam yerdeki kırık camları faraşın içine süpürmeye devam ederken bana dönmeden cevap verdi.

"Var kızım var, olmaz mı? Bizim burada oldu zaten ne olduysa. Adamın biri şu masayı rezerve etmişti bugün için. Yanında bir kadınla geldi bugün ama kadın pek sinirli duruyordu." Kafasını kaldırıp beni gelişi güzel süzdü, sonra işine geri döndü. "Senin yaşlarındaydı işte kadın. Sonra birden kavga etmeye başladılar, tabi biz karışmadık bir süre. Ama adam kadına saldıracak olunca işler karıştı, biz müdahale edemeden adam kadının kafasını şu korkuluklara vurdu. Allah var çok korktuk, zaten biz ayırmaya çalışırken de kadın adamın kafasında bu şişeyi kırdı."

O an adamın süpürdüğü camların rakı şişesine ait olduğunu ve üstündeki kanları fark ettim. "Adam kendinden geçti, kadın da iyi değildi. Biz de ambulansa bindirip gönderdik ikisini birlikte. Ama insanlar korkunca kaçtı, müşteride kalmadı haliyle."

"Geçmiş olsun abi, valla çok üzüldük." Dedi Akın, benden önce davranmıştı bu sefer. "Sen hangi hastaneye götürdüklerini biliyor musun?"

"Biliyorum da, siz neden sordunuz?" Dedi adam süpürdüğü kırıkları çöpe boşalttıktan sonra bize dönerek.

Akın derin bir nefes alarak cüzdanından çıkardığı kimliği gösterdi. "Ben sivil polisim, o yüzden nereye gittiklerini öğrenmem gerek."

Bu yaratık en son ajan değil miydi ya?

İnan umurumda değil içses.

Adam gülümseyerek başını salladı. "Anladım, merkezdeki Devlet hastanesine götürdüler diye biliyorum."

"Çok teşekkür ederim. Size kolay gelsin, iyi günler." Diyerek adamın yanından ayrıldık. Taşlı yolda yürürken taksi çağırmanın Kızıl'ı alıp gitmekten daha hızlı olacağını düşündüğüm için çantamdan telefonumu çıkardım. "Şimdi ne yapıyorsun?" Taksi durağının numarasını rehberimde ararken telefonumun alınmasıyla donakaldım.

Karanlık YükseklerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin